Sayın Cumhurbaşkanımıza öneri: Tüm hakaret davaları için bir kereye özel AF

Gerçek hayattan ve bir hayli can sıkıcı bir olayla başlayayım anlatmaya.

Bu Yusuf Usta (Yusuf Çakır) ile Fatih Portakal arasındaki bir mesele.

Bir elektrik ustası Yusuf. Evli, çoluk çocuk sahibi, 36 yaşında genç bir adam. Tabii Türkiye’deki milyonlarca insan gibi o da sosyal medya kullanıyor, bir siyasal görüşü var. Benzeri yüzbinlerce kişi gibi o da sevmediği, bazen nefret ettiği, hatta yok olmasını istediği gazetecilere, siyasetçilere saydırmayı çok seviyor. Kendini tutamamış, Facebook üzerinden eski FOX haber spikeri Fatih Portakal’a vermiş veriştirmiş. Hakaret etmiş bildiğiniz. Ağır sözler söylemiş, bir Kemal Sunal filmine de atıf yaparak. Portakal da tutmuş, şikâyetçi olup dava açtırmış Seferihisar Asliye Ceza Mahkemesi’nde.

Sonrası onun açısından acıklı. Çünkü Yusuf Usta, bu tür hukuki konuları takip edecek biri değil. Cezayı yiyor ve kanuni yollardan itiraz da edemediği için ceza kesinleşiyor ve hemen akabinde avukatlık ücreti için icra takibi başlıyor. Tam 7 bin lira vekalet ücreti+icra ücreti+faiz, Yusuf Usta'nın mutfak parasından kesilip ödenmek zorunda kalınıyor.

YUSUF USTA DERS ALDI AMA FATİH PORTAKAL DURMADI

Muhtemelen bu cezayla Yusuf Usta'nın aklı başına geliyor ve kimseye görüşlerinden dolayı hakaret ve küfür edilmemesini idrak ediyor. Evet, kimse kimseye hakaret etmeyecek. Etmemeli. Doğru, sosyal medya gibi insana sanki koruma ve aşırı özgürlük alanı sağlıyormuş gibi görünen baştan çıkarıcı mecralar, insanlarda bir özgüven patlamasına sebep oluyor, beğenmediklerine hakaretler ederek saldırıyorlar. Kimsenin bunu yapmaya hakkı yok. Tabii burada özellikle FETÖ ve PKK’lı trollerle çeşitli partilerdeki siyasetçilerin, kimi belediye başkanlarının özel tutulmuş trollerini kapsam dışı bırakıyoruz. Onlar şerefsiz ve namussuzluğun doktorasını yapan alçaklar güruhu.

Ancak Fatih Portakal, bununla yetinmemiş. Uzun süredir “mesleğinden” ayrı kalmanın verdiği bir ekonomik sıkıntı mı yaşıyor acaba dedirtircesine ayrıca tazminat davası da açmış Yusuf Çakır’a. Tam 11 bin lira para istemiş.

Şimdi Yusuf Usta avukatlara yalvarıyor, “Abi daha çocuğuma ayakkabı alamadım, nasıl ödeyeyim bu parayı” diyor. Ama Portakal söke söke alıyor bu parayı.

HAKARET DAVALARINI ZENGİNLEŞME ARACI OLARAK GÖRÜYORLAR

Bunu yalnızca Fatih Portakal yapmıyor, Sözcü gazetesinin pek çok ünlü yazarı da aynı yöntemle milletten para tırtıklamakta. 

Evet, insanlar dillerini ve klavyelerini hakarete alıştırmamayı öğrenmeliler, eyvallah. Ben de açtırıyorum ceza davaları. Şimdiye dek sanırım 150-200’ü bulmuştur. Ama avukatımla konuştum, hiçbirini tazminat davasına dönüştürüp bu yolu bir ZENGİNLEŞME ARACI olarak kullanmıyorum.  Ben ceza davalarının insanlar için bir ihtar niteliği taşıdığını düşünüyor ve bunu yeterli görüyorum. 

Ama ilginç olan şu ki bunun aynını İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de yapıyor. Akşener’in 20 binden fazla kişiye dava açtığından bahsediliyor. Ne kadar özgürlükçü insanlar değil mi? Lafa gelince mangalda kül bırakmazlar.

EKREM İMAMOĞLU HAKARET EDİNCE ÖZGÜRLÜK VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI 

Ama şimdi aynı insanların Yüksek Seçim Kurulu üyelerine AHMAK diyen Ekrem İmamoğlu’nun yerel mahkemede siyaset yasağını da içermek üzere 2 yıl 7 ay hapis cezasına mahkûm edilmesi karşısındaki “Yargı bağımsızlığı, iktidarın yargı üzerindeki etkisi” temalı goy goyları ne kadar ironik değil mi? 

Oysa Cumhurbaşkanı’na hakaret dâhil tüm hakaret davaları üç aşamalı: Yerel mahkeme, İstinaf ve Yargıtay.

Bunun bir istisnası var, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun. O istinafta bitiyor ve verilen kararla kesinleşiyor. Eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün ülkemiz insanlarına “armağanı” olan bir “ayrıcalık” bu. Bu yüzden içeride yatan ve ceza alan yüzlerce insan var, hepsi de muhtemelen Sayın Gül’e pek duacıdır! 5816 sayılı Kanun, CHP’nin kışkırttığı subaylar tarafından 27 Mayıs darbesiyle devrilen ve idam edilen Adnan Menderes’in çıkarttığı bir kanun. Sebebi de İsmet İnönü’nün kendi döneminde Mustafa Kemal Atatürk’ü adeta unutturması, paraların üzerine kendi fotoğraflarını bastırtması, Atatürk’ün resmini devlet dairelerinden indirmesi ve “milli şef” olarak Atatürk’ü milletin hafızasından adeta silmek istemesiydi. Menderes ve Celal Bayar, İsmet İnönü’den o kadar nefret ediyorlardı ki bu kanunu çıkartmakta tereddüt bile etmediler. Nereden bilsinlerdi aynı kanunun yine ülkedeki dindar ya da Atatürk’ün yaptıklarını eleştirme “cüreti” gösteren entelektüellere, liberallere karşı yine CHP’liler tarafından silah olarak kullanılabileceğini.

İş nereden nereye geldi.

HÜLASA;

Sonuçta sosyal medyada bir dolu insan, yazı yazanlara, siyasetçilere hakaret yağdırıp duruyorlar. Siyasetçiler ve gazeteciler de kendilerine hakaret edenlere dava yağdırıyorlar.

CHP Milletvekili Engin Özkoç misal ben ve Avukat Burak Bekiroğlu hakkında “Devlet görevlisine hakaretten” savcılığa şikâyette bulundu. Sebebi, Engin Özkoç’un ABD’de FETÖ’cülerle birlikte çekilmiş fotoğraflarını yayınlayıp “Bize bu fotoğrafları izah eder misiniz Engin Bey” diye ekrandan çağrıda bulunmak ve kendisine söz hakkı vermek için onu davet etmekti. Hakaret yoktu, iftira yoktu. Bu örneği onların şikâyet ettikleri yargıyı nasıl doya doya kullandıklarını göstermesi bakımından verdim.

Yani yargının bağımsız olmadığını, iktidarın yargıyı yönettiğini iddia eden, bu konuda her türlü iftirayı atmaktan çekinmeyen muhalefetin tüm bileşenleri her olayda soluğu yargıda alıp kendi lehlerine binlerce karar çıkarttıklarını milletten gizliyorlar.  AK Parti’ye Cumhurbaşkanı’na gönül vermiş, yalan ve iftira karşısında dilini tutamayıp ağır sözler söyleyen vatandaşlardan zorla tazminat, vekâlet ücreti yoluyla servet kazanıyorlar. Bunu KAN ALMAK diye de tanımlayabilirsiniz.  Kendi hakaretlerinden dolayı aleyhlerine küçücük bir ceza aldılar mı ya küçük çocukları vardır ya da şaka yapmışlardır ve bu düşünce özgürlüğüdür. Kazandıkları zaman adalet tecelli eder ama aleyhlerine sonuç çıkınca da “Sarayın yargısı” olur. İkiyüzlülük karakterlerinde vardır. 

Akit Medya grubuna “mağdur” Ekrem İmamoğlu’nun Cuma vakti haciz memuru gönderdiğini kimse dillendirmez. Fatih Tezcan’ın Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde halen cezaevinde olduğu kimse tarafından görülmez. 

Kısacası ben Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerine söylemek isterim ki hakaret davalarının en büyük mağduru sizler (aynı zamanda siyaseten) ve sizi destekleyenlerdir.

Bu yüzden bazı ÖNERİLERİM var: 

1-Tüm hakaret davaları için bir kereye mahsus af çıkmalı, 53. Madde yeniden düzenlenmelidir.

2-Atatürk'e, Dine-İmana-Millete-Devlete dâhil ne kadar hakaret suçu var ise ve hali hazırda bu suçlardan görülen kesinleşmemiş bütün soruşturma ve kovuşturmalar düşürülmeli.

3-Hakaret kaynaklı kesinleşmemiş tazminat davaları da düşürülmeli. 

4-Hakaretten dolayı açılmış olan Ceza ve Hukuk Mahkemeleri kaynaklı olup da henüz ödenmemiş vekâlet ücreti ve tazminat bedeli borçları da silinmeli, hükümsüz kılınmalı. Bu borçlar ile alakalı açılmış icra takipleri şayet infaz edilmemiş ise derhal iptal edilmeli.

5-İnsanların adli sicil ve arşiv kayıtlarında bulunan işbu hakaret suçlarından dolayı olan sabıka kayıtları silinmeli. Hakaret sabıkları bu şekilde temizlenmeli.

6-Bu af için milat olarak 1 Ocak 2022 tarihi esas alınmalı ve söz konusu af, bu tarihten öncesi işlenmiş olan suçları kapsamalı.

ÖZETLE TEMİZ BİR SAYFA AÇILMALI.

Bu yapıldığında muhalefet tarafından yükseltilen mağduriyet algısı çökertilmiş olacağı gibi asıl iktidarı destekleyen ve sesi işitilmeyen binlerce insanın mağduriyeti giderilmiş olacak.

AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu vesileyle kendilerinin toplumu geren değil, tam tersine rahatlatan, uzlaştıran bir parti olduğunu bir kere daha kanıtlamış olacaktır. Milletin dikkatinin icraatlar yönlendirilmesi açısından da önemli bir avantaj sağlayacağı kesindir böyle bir uygulamayla.