Tasarruf mu? Devlet ve belediyeleri önden alalım!

0:00/ 0:00

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kamuda tasarrufa gidilmesi için bir genelge yayınladı ama harekete geçen var mı?

Bence yaprak kımıldamıyor.

Misal, belediyeler hariç, kamuda var olan yaklaşık 115 bin araçtan bir azaltma söz konusu oldu mu?

İtalya’da 29 bin, Fransa’da 2019 itibarıyla 65 bin araç var kamuda. Fransa daha da düşürmeyi hedefliyordu 2023’e kadar, son veriler elimizde yok.

Türkiye’deki rakamlara taşıt kiralama giderleri dâhil değil.

Son 11 yılda harcanan paraya bakıldığında taşıt alımı için 6,1 milyar lira, kiralama için de 4,8 milyar lira ödenmiş.

Birileri bu rakamları okuduğunda, “Ne yani, yüz milyarlarca liralık bütçenin içinde binde 1 gibi oranları tutan bu harcama kalemi için konuşmaya değer mi?” diyebilir.

Doğru, oran küçük ama mide bulandırıcı. Dahası o araçların durdukları yerde para harcadığını, birer şoförünün, korumasının olduğunu, su değil benzin yaktığını, tamir ve bakım giderlerinin bulunduğunu eklediğimizde ortaya çıkan toplam hayli can sıkıcı.

2018 yılında eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak adım atmış bu konuda. Albayrak, belediyelerden ve kamu kurumlarından sahip oldukları ve kiraladıkları araç envanterlerini istemişti. Amacı önce azaltmaya gitmek, sonra da araçların modelleri ve yerli olanlarının tercih edilmesi yolunda adımlar atmaktı. Öte yandan hem kamuda hem de belediyelerde bütçede başlattığı tasarruf hamlesine paralel olarak belli harcama kalemlerinden de kurallar koymaya hazırlanıyordu. Temsil, ağırlama, karşılama, konaklama giderlerinde örneğin.

Ama ne yazık ki bakanlık ömrü yetmedi bunu hayata geçirmeye. Bürokratlar bayram etti.

Yukarıda da belirttiğim üzere temsil, ağırlama ve karşılama giderleri hiç de az değil kamu ve belediyelerde.

Yenilen yemekler, verilen davetler, düzenlenen dandik festivallerde sahneye çıkan dandik şarkıcılara ödenen milyonlar, lüzumsuz kaldırım yenilemeleri ve vahşi bahçe düzenlemelerinin haddi hesabı yok.

Siyasetçilerinden danışmanlarına kadar tam bir araç saltanatı var Türkiye’de… O çakarlı makam araçlarının milletin sinirlerini nasıl zıplattığını hâlâ anlayabilmiş değiller.

Sanki bir danışman, daire başkanı ya da filanca kuruluşun müdürü şoförlü makam aracına binmediğinde incileri dökülecek.

Doğru, bütçe içindeki yerine bakıldığında çok büyük bir miktar oluşturmuyor gibi görünüyor ama yılda 3-4 milyar liralık tasarruf az buz bir miktar mı?

Eğer devlet, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nden başlayarak, bakanlıklarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, belediyelerde, makam harcamalarında, ağırlama ve temsil giderlerinde tasarrufa gider ve bu gözle görünür bir hal alırsa HALKIN MORAL VE MOTİVASYONU AÇISINDAN OLUMLU ETKİLERE sebep olur.

Evet, TASARRUF ÇAĞRISI iyidir de sonuçta benim gibi emekli maaşı 7 bin 500 liradan 500 lira zamla 8 bin liraya çıkan emeklilerin ve asgari ücretlilerin tasarruf yapabileceği bir kalem yok. Onlar araçları varsa bile bu benzin zamlarından sonra kullanmayı tercih etmeyeceklerdir artık. Belki aküsü boşalmasın diye iki üç sokakta şöyle bir tur attırırlar hepsi bu.

Ama öte yandan ne kadar zam yapılırsa yapılsın harcamaya devam eden bir 10-15 milyonluk kitle var Türkiye’de. Talebin büyük çoğunluğunu oluşturan bu kitlenin harcamalarına ara vermeden devam etmesi enflasyonu kontrolsüz güç haline getirmeye devam ediyor. Dolayısıyla zaten “zorunlu tasarruf” halindeki alt sosyoekonomik katmanlar daha da ezilmekte.

Sonra tarlasını satıp emekli ikramiyesiyle birleştirerek ev alan, “Geri kalan ömründe kira gelirim ve 8000 liralık emekli maaşım bana az buçuk yeter” diyen ev sahibini cezalandırıyorsun medyada peş peşe çıkan “kötü ev sahipleri” örnekleriyle… Tamam, kiracıları koruyun ama ev sahiplerinin hepsi de rantiye değil ki. Rantiye oranı yüzde 5 bile değil.

Beyan edilen vergilerin yalnızca yüzde 49’unun ödendiği bir ülkede, vergi kaçağı aşırı boyuttaysa, bu açığı sadece ÖTV’lere yapılacak zamlarla, ev sahiplerine kesilen faturayla kapatmanın haklı ve adil bir yanı yok. Sosyal dengeyi sağlamak için dezavantajlı kesimlerin devlet tarafından desteklenerek bu sürecin doğru yönetilmesi gerekiyor.

Şu andaki ekonomi yönetiminin parasal sıkışma adı altında, kredileri sınırlayarak piyasadaki parayı azaltmaya çalışması, içi boş şirketlerin yok edilmek istenmesi ve buna bağlı olarak talebin düşürülmesinin hedeflenmesi iyi güzel ama bu arada olan en alttakilere oluyor.

Bildiğimiz IMF politikaları uygulanıyor yani.

İyi güzel, onlar yapacağına biz yapalım da sosyal dengeyi bozarsak bu iyi sonuçlar vermez, akıldan çıkarmayalım.