Trump’ın “Barış Gösterisi”: Anlaşma mı, Ara mı?

“Bak şimdi, biraz daha kibar olabilirsin Bibi, çünkü artık savaşta değilsin.”
— Donald Trump, Knesset konuşmasında Netanyahu’ya seslenirken

**

13 Ekim 2025 günü Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde tarihe geçecek bir sahne yaşandı. ABD Başkanı Donald Trump, etrafında onlarca ülke lideriyle birlikte, İsrail ile Hamas arasında aracılık ettiği Gazze ateşkesi ve rehine değişimi anlaşmasını duyurdu. Trump’ın yüzündeki memnuniyet, yalnızca bir anlaşmanın değil, bir zaferin ilanını andırıyordu.

Fakat çoğu uluslararası ilişkiler uzmanı ve gözlemci için, kutlamanın hemen ardında gölgesi duran tatsız bir soru işareti var: “Bu gerçekten barış mı, yoksa savaşın bir sonraki perdesi mi?”

**

Reuters’ın Washington kaynaklarına göre, Trump bu anlaşmayla sadece Ortadoğu’da değil, kendi siyasi kariyerinde de yeni bir sayfa açmak istiyor. Nobel ödülüyle taçlanmış “barış mimarı” imajı, içeride yeniden yükselen popülaritesi…

Ancak tüm bunlar için bir bedel var: Netanyahu’yu işin içinde tutmak.

Bill Clinton’dan Joe Biden’a kadar hiçbir Amerikan başkanı, Netanyahu gibi hırslı ve hastalıklı ideolojisini yer yer pragmatizmle saklamayı başaran bir liderle kalıcı bir ortaklık kurmayı başaramadı.

Trump, bu denklemi değiştirdiğini düşünüyor. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı ilan etmesi, hatta Filistin temsilciliğini kapatmasıyla Netanyahu’nun güvenini kazandı.

Ama bugün geldiği noktada, bu yakınlık bir bağımlılığa dönüşmüş durumda: Trump’ın barışı, Netanyahu’nun onayına, alacağı kararlara, sinsi yaklaşımına muhtaç görünüyor.

İsrail seçimleri yaklaştıkça Netanyahu’nun sağcı tabanı koruma kaygısı, Trump’ın planını sabote edebilir. Trump, İsrail’de Netanyahu’dan daha popüler olabilir. Ama bu, onu kontrol edebileceği anlamına gelmiyor! İsrail medyasında genel kanaat bu yönde. Amerikalı analistlere göre ise tam tersi; Trump Netanyahu’yu gerektiği zaman ipini çekebilecek güç ve kapasiteye sahip. Ancak bunu yapana kadar kendi elleriyle ortaya koyduğu planı Netanyahu çoktan çöpe atılacak hale getirmiş olabilir.

**

İsrail iç dengelerinde çatlaklar

İsrail iç siyaseti bu anlaşmayı ikiye böldü. Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları — Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich — anlaşmayı “teslimiyet” olarak nitelendirdi.

Ben-Gvir, hükümetten çekilme tehdidinde bulundu.

Smotrich’in partisi Dini Siyonizm’den Simcha Rothman ise şöyle dedi:

“Biz, Hamas’ın tam bir teslimiyetini içermeyen hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceğiz. Kısmi zafer, yenilgidir.”

İsrail medyasında sol ve liberal görüşü temsil eden yayın organlarında okuduğumuz analizlerdeki ortak görüş ise şu:

“Netanyahu’nun siyasi hesapları, baskıya boyun eğmekten çok, iktidarını güvenceye almaya yönelmiş durumda.”

**

Knesset’te bir sahne: Trump’ın “zafer turu”

Trump’ın Knesset’teki konuşması bir siyaset gösterisi gibiydi. O an salondakiler, alkışlar arasında tarihin tanığı olduklarını düşündüler.

Trump sesini yükseltti ve “Bu, terör ve ölüm çağının sona ermesi; inanç, umut ve Tanrı çağının başlangıcıdır” dedi. Salondakiler ayağa kalktı.

 

Trump’ın “Barış Gösterisi”: Anlaşma mı, Ara mı? - Resim : 1

Ama dışarıda, Gazze’nin yıkılmış sokaklarında yankılanan sesler farklı.

Filistinli analistler bu sözleri “yeni bir Orta Doğu vizyonu” değil, eski travmaların makyajlanmış versiyonu olarak görüyor. Al Jazeera’nin ifadesiyle:

“Trump’ın barışı, gerçeklikten çok bir sahne düzeni gibi.”

**

Kağıt üzerindeki barış: 20 maddelik belirsizlik

Trump’ın tarihi “barış planı” 20 maddeden oluşuyor. Bu maddeler arasında en dikkat çekeni, Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze’nin geleceğinde rol almaması yönündeki hüküm. Ancak Hamas, bu şartlara sessiz kaldı. Yalnızca “Gazze’nin yeniden inşasına katılmaya hazır olduklarını” belirtti.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi uzmanı Jon Alterman’ın yorumu bu noktada şöyle:

“Net olarak işlenmemiş konularla dolu bir uluslararası anlaşmayı hatırlamak zor.”

Gerçekten de, metinde çok az şey somut. Ne sınırların çizimi, ne yeniden inşa fonlarının kaynağı, ne de Filistin yönetiminin ve “devletinin” geleceği net. Bu belirsizlik, taraflara imza atma kolaylığı sağlarken, belki de geleceğin krizlerinin tohumlarını ekiyor.

**

“Yeni bir Orta Doğu” mu, eski bir denklem mi?

Trump, kendisini tarihsel bir dönüşümün başlatıcısı olarak görüyor: “Yeni bir Orta Doğu’nun şafağı,” diyor.

Fakat bu vizyonun arkasında hangi yapı var?

NYT analizine göre, bu “zafer turu” aslında kalıcı bir barışı değil, bir algı zaferini simgeliyor. Trump, anlaşmayla birlikte müttefiklerini konsolide ederken, aynı zamanda uluslararası basının ilgisini kendi etrafında topluyor. Ama makale açık:

“Bu bir kutlama modundan eylem moduna geçiş sınavıdır.”

Gerçek sınav, şimdi başlıyor:
Gazze’nin yeniden inşası nasıl finanse edilecek?
Hamas Filistin siyasetinden nasıl ve nereye kadar çekilecek?
İsrail, Batı Şeria’da işgali sona erdirecek mi?

Ve en kritik soru: Filistin devleti meselesi rafa mı kaldırılıyor?

**

Trump’ın sessizliği: İki devletli çözümden kaçış

Trump, ateşkes sonrası Air Force One’da gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir muhabir, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin “bağımsız Filistin devleti” çağrısını hatırlattı.
Trump gülümseyerek yanıtladı:

“Ben tek devlet, çift devlet ya da iki devlet demiyorum. Biz Gazze’nin yeniden inşasından söz ediyoruz.”

Bu sözler, diplomasi literatüründe bir tür stratejik muğlaklık olarak görülüyor. Trump, iki devletli çözümü açıkça reddetmiyor ama desteklemiyor da. Filistin’in devletleşmesi, planın “unutulmuş eki” haline gelmiş durumda. Bir başka ifadeyle, barış masasının üstünde bir harita var ama Filistin orada yok.

**

“Üzgünüm Donald Trump, ama buna barış denmez”

Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert, The Independent’ta yayımladığı yazısında Trump’ın girişimini bir “barış anlaşması değil, savaşın geçici olarak sonlanması” olarak tanımladı.
Olmert’e göre, anlaşma yalnızca “rehinelerin iadesi, mahkûmların serbest bırakılması ve Gazze’den aşamalı çekilme” sürecini içeriyor.

Olmert’in vurguladığı gibi:

“Bu bir ara verme. Gerçek barış, iki devlet ve iki halkın birbirinin varlığını tanımasıyla olur.”

Olmert ayrıca Trump’ın sürece etkisini teslim ediyor:

“Sadece Trump bu kırılma noktasını yaratabildi.”

Ancak uyarısı net:

“Eğer bu girişim abartılı söylemlerle sınırlı kalırsa, bugün Knesset’teki kutlamalar yarın tarih kitaplarında teatral bir gösteri olarak yer alacak.”

Trump’ın planı sahnede ışıl ışıl parlıyor, ama sahnenin ardında hala yıkıntılar var.

Gazze’nin geleceği: Kimin eliyle inşa, kimin parasıyla barış?

Plan, Gazze’de Hamas’ın yerini alacak bir teknokrat hükümet öngörüyor. Bu yönetimin, Türkiye, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri destekli ortak bir güvenlik / gözlem gücüyle çalışması planlanıyor. Ama kim ödeyecek?

Arap ülkeleri, “Filistin devletinin tanınması” sürecinde ilerleme olmadan para vermek istemiyor.

Avrupa Birliği, “yolsuzluğu önleme ve hesap veren yönetim garantisi” istiyor. ABD Kongresi’nde ise Cumhuriyetçiler arasında bile “yeniden inşa fonlarının Hamas’a sızabileceği” yönünde şüpheler artıyor.

Dolayısıyla Trump’ın barışı, mali olarak şimdilik ortada kalmış bir proje halinde.

İran faktörü: Barışın gölgesindeki savaş

Trump, İran konusunda çelişkili mesajlar veriyor. Bir yandan, “İran’ın nükleer tesislerini yok ettik” diyor; diğer yandan “konuşmaya hazır olduklarında yaptırımları kaldırabiliriz” açıklaması yapıyor.

Bu, Washington’da bile kafa karıştırıcı bulunuyor.

Al Jazeera’nın analizinde bu durum şöyle özetleniyor:

“Trump, İran’ı düşman olarak konumlandırırken, barış sürecinin başarısını da bu düşmanlığın devamına bağlıyor.”

İran’ın Suriye ve Lübnan’daki vekil güçleri hala aktif. Arap basınındaki bir kısım bölge uzmanına göre Trump’ın “barış planı” bu nedenle aslında yeni bir güç dengesi kurma hamlesi.
Barışın zeminine atılan her tuğla, yeni bir rekabet alanını da beraberinde getiriyor.

Barış mı, tiyatro mu?

Ortadoğu tarihinin en trajik yanlarından biri, barış anlarının bir sonraki çatışmanın önsözü olmasıdır.

Camp David, Oslo, Annapolis…
Her birinde umutlar yükselmiş, sonra gerçeklik duvarına çarpmıştır.

Ehud Olmert’in uyarısı bu nedenle yankılanıyor:

“Eğer bu sadece bir ‘ara verme’ ise, tarih bu anı geçici bir nefes olarak hatırlayacak.”

Trump’ın anlaşması, Filistinliler için bir zafer değil; İsrail için de tam bir güvenlik garantisi değil.

O, bir politik performans — diplomatik sahnede iyi oynanmış ama derinliği eksik bir oyun.

Barışın vitrini, gerçeğin sessizliği

Şarm el-Şeyh’teki imza töreninden geriye kalan görüntüler yüreğimizde umut ve iyimserlik duygusu yaratabilir.

Ama aynı gün, Gazze’nin kuzeyinde bir baba, yıkıntılar arasında ailesinin cesetlerini arıyordu. O sahne, hiçbir anlaşmanın metninde yoktu.

Trump, sahnede “Tanrı’nın şafağından” söz ederken, sahnenin dışında insanlığın karanlığı hüküm sürüyordu. Bu yüzden belki de tarihçiler, bu anlaşmayı şöyle yazacak:

“Donald Trump barıştan söz etti,
ama barışın sesi henüz duyulmadı.”

Trump’ın barış girişimi muhakkak ki, siyaset ile sahnenin, gerçek ile imajın kesiştiği bir deneme.

Diplomasi tarihine geçebilir, ama unutulmamalı; bu tarih sayfaları altın mürekkeple değil, hala kurumamış kanla yazılıyor. Barışa giden yolda hakkı ve hukuku teslim edilmiş bir Filistin devleti olmadan tarihin bu şekilde yazılmaya devam edeceğini de görüyoruz.