Küresel dönüşümde yeni güç: Afrika uyanıyor!

24 Mayıs günü, Beyaz Saray’da gerçekleşen basın toplantısı, diplomasi tarihine adeta tiyatral bir sahne olarak geçti. ABD Başkanı Donald Trump, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa’yı kameralar önünde ağır ithamlarla hedef aldı. Özellikle beyaz Afrikalı (Afrikaner) çiftçilere karşı “soykırım” yapıldığını ileri sürerek Ramaphosa’yı bu duruma sessiz kalmakla suçladı. Söz konusu iddialar, uluslararası hukukta karşılığı olmayan ve iç siyaset malzemesi hâline getirilmiş çarpıcı söylemlerdi. Ancak perde arkasındaki asıl oyun, bu suçlamalardan çok daha dikkat çekiciydi.

Toplantıyı sıra dışı kılan esas konu ise, toplantı heyetinde bulunan Güney Afrika’nın en zengin beyaz iş insanı Johann Rupert’ın, yaptığı çıkış oldu. Rupert, Güney Afrika’nın iletişim ve finans altyapısında, medya ve finans sektöründe güçlü bir aktör olarak bilinir.

Rupert, konuşmasında Elon Musk’ın uydu internet sistemi Starlink’in Güney Afrika’ya mutlaka getirilmesi gerektiğini, ülkenin tamamında ve tüm devlet dairelerinde Starlink altyapısının kurulmasının elzem olduğunu dile getirdi. Bu öneri, doğrudan devletin güvenlik ve kamu iletişim sistemine dış kaynaklı bir altyapının entegre edilmesi anlamına geliyordu.

Trump’ın beyaz çiftçileri koruma bahanesiyle baskı kurduğu bir ortamda, Rupert’in önerisi adeta “çözüm” gibi sunuluyordu. Oysa aslında önerilen şey, Güney Afrika’nın dijital egemenliğini gönüllü olarak bir Amerikan teknoloji şirketine devretmesiydi. Bu, bir bakıma teknolojik egemenlik, ekonomik nüfuz ve küresel ittifakların yeniden şekillenmesinin ilanıdır.

Yani Trump, Beyaz Saray’dan sadece bir misafiri uğurlamadı; Amerika’nın Afrika’da yeniden kontrol kazanma planına bir tuğla daha koydu. Elon Musk, seçim kampanyalarında desteklediği Trump’a borcunu, kıtadaki en stratejik iletişim altyapısını ele geçirerek fazlasıyla ödemiş oldu.

Çünkü Güney Afrika, BRICS’in tek tam üye Afrika ülkesi. Bu hem ekonomik hem de siyasi ve stratejik bir konum anlamına geliyor. Kıtanın doğal kaynaklar bakımından en zengin ülkelerinden biri olan Güney Afrika, Afrika Birliği içindeki en etkin aktörlerden biri. Dolayısıyla burada atılan her adım, Güney Afrika başta olmak üzere tüm kıtanın yönünü etkileyebilecek potansiyele sahip. İşte bu nedenle, Elon Musk’ın Starlink projesinin Güney Afrika’ya sokulması, teknoloji yatırımdan ziyade çok daha büyük bir jeopolitik hamledir.

Starlink Nedir? Starlink, Elon Musk’ın sahibi olduğu SpaceX şirketine ait, düşük yörüngeli uydularla çalışan bir uydu internet ağıdır. Bakıldığında amaç, dünyanın her yerine, özellikle altyapısı zayıf bölgelere, yüksek hızlı ve düşük gecikmeli internet sağlamaktır şeklinde açıklanabilir. Tabi bu sistemin istihbarat, gözetleme ve veri akışı kontrolü gibi çok katmanlı etkilere sahip olduğunu unutmamak gerekir.

Starlink, 2025 itibarıyla 130’dan fazla ülkede kullanıma açılmıştır. Yaklaşık 5.000’den fazla uydusu, Dünya’nın alçak yörüngesinde aktif olarak çalışıyor. Uydu sayısı her geçen gün artmakta ve bu sistem, karasal altyapıya ihtiyaç duymadığı için “devlet kontrolünden” bağımsız gibi gösterilmekte.

Bu durumda Starlink doğrudan darbe yapmak için satılıyor demek çok iddialı olur ama şunu açıkça söyleyebiliriz. ABD’nin doğrudan asker göndermeden, istihbarat ve iletişim üzerinde nüfuz sağlamak istediği ülkelere Starlink yayılmaya başladı.

Starlink, dijital bağımsızlık ve veri güvenliği açısından büyük tartışmalara yol açıyor. Veri Akışı; internete bağlanan tüm cihazların trafiği, Starlink'in uyduları üzerinden SpaceX sunucularına yönlendiriliyor. Yani bir ülkenin tüm kamu kurumları, askeriyesi, karakolları Starlink kullanıyorsa, o ülkenin tüm dijital iletişimi yabancı bir ticari (ve siyasi) merkezin kontrolüne giriyor.

Hatırlayalım; Ukrayna-Rusya savaşında, Ukrayna ordusu, Rus saldırıları sırasında iletişim altyapısını kaybettiğinde Starlink devreye sokuldu. Bu sayede askeri koordinasyon yeniden kuruldu. Elon Musk’ın bizzat Pentagon ile koordineli çalıştığı o dönem basına yansımıştı.

Türkiye, Starlink’e resmî lisans vermeyen ülkeler arasında. Bunun arkasında “dijital egemenlik”, “veri güvenliği” ve “ulusal güvenlik” kaygıları var. Çünkü bu sistem Amerikan stratejik etkisinin yeni nesil aracı olarak görülmektedir.

Hal böyleyken, Starlink’in Güney Afrika’da devlet daireleri, hastaneler, hatta ordu bünyesinde aktif hale gelmesi, ülkenin tüm kritik dijital altyapısının bir yabancı sistem üzerinden çalışır hâle gelmesi demektir. Bu da ülkeyi olası bir siber saldırıya ya da dış müdahaleye karşı savunmasız hâle getirir. Daha önemlisi, kendi verisini kontrol edemeyen bir devletin egemenlik alanı daralır.

İşte tam da bu yüzden, bu meseleye bir teknoloji yatırımı gibi bakmak büyük bir saflık olur. Dijital hakimiyet hiç şüphesiz modern çağın yeni sömürgecilik araçlarından biridir.

Görünen o ki, Amerika kıtadaki ağırlığını kaybettikçe baskı politikasını artırıyor. Ancak Afrika artık o eski Afrika değil. Uganda’dan Fas’a, Nijerya’dan Tanzanya’ya kadar birçok ülke artık Amerikan tekliflerine “hayır” diyor. Kimi egemenlik kaybını göze almıyor, kimi ekonomik olarak Çin, Rusya veya Türkiye gibi alternatiflere yöneliyor. Özellikle BRICS ülkeleri ve Türkiye, Afrika’nın yeni ticaret ortakları olarak öne çıkıyor. Özetle; Afrika, Starlink gibi dijital ağlarla kuşatılırken, BRICS ve Türkiye gibi ortaklarla bağımsızlık mücadelesi veriyor.

Uganda, Huawei ile 5G anlaşması yapıyor; Fas, Filistin davası uğruna milyar dolarlık yardımı reddediyor; Nijerya, petrol gelirlerini Amerikan şirketlerine bırakmıyor; Cezayir, “biz sizin muhbiriniz değiliz” diyerek istihbarat paylaşımını reddediyor. Ve bu ülkelerin her biri ya Çin, ya Rusya, ya da Türkiye ile çok daha eşitlikçi anlaşmalar imzalıyor. Bütün bu gelişmeler, bize açıkça şunu söylüyor: Afrika uyanıyor.

Amerika da boş durmuyor. Artık klasik diplomasi yerine dijital altyapı, siber ağlar, iletişim sistemleri gibi ‘yeni çağın kolonizasyon araçları’nı devreye sokuyor. Starlink’in Güney Afrika’ya yerleşmesi bu bağlamda izleme, yönlendirme ve gerektiğinde istikrarsızlaştırma operasyonudur.

Modern çağın yeni egemenlik savaşı, artık topraklar değil veriler üzerinden yürüyor. Ve Afrika bu hamlelere karşı her zamankinden daha hazırlıklı duruyor.