Deprem vergileri, Haluk Levent, Kızılay, çadır meselesi

Bugünkü yazım biraz uzun olacak, ancak konuları ayrı başlıklar halinde yazdım. İsterseniz hepsini, isterseniz merak ettiğiniz başlığı okuyun; sabrınız için şimdiden teşekkürler..!

Yazmasam olmaz... Açık ve net yazacağım!

“DEPREM VERGİLERİ NEREDE?”

1999 depreminden sonra Ecevit Hükümeti tarafından “özel iletişim vergisi” çıkarıldı. O günkü şartlar altında mecburdular.

2000-2022 yıllarını kapsayan 23 senede toplam 87 milyar 998 milyon lira “özel iletişim vergisi” toplandı. Açık kaynaklarda da yazıyor, kontrol edebilirsiniz.

Bazıları “Enflasyon farkı ne olacak” diyebilir?

Yok öyle rakamlarla oynamak değil mi?

Uzmanlar hesaplamış ve vergilerin bugünkü değerinin 36 milyar dolara tekabül ettiğini söylemiş! Doları 19 liradan hesaplarsak bu rakam 684 milyar liraya tekabül eder.

Biz de bu rakamı referans alalım!

Ama önce şunu bilelim; “deprem vergisi” diye bir vergi yok! Bunun adı özel iletişim vergisidir ve her vergi gibi hazinede toplanır. Yani bu parayı kenara koyup, “deprem gelince sadece bu parayı kullanalım” demezsiniz! Bunu ben değil, uzmanlar söylüyor.

Şimdi bazı arkadaşlar; “Anladık kardeşim de sonuçta 1999’dan sonra çıkmış bir vergi var. Şu ana dek toplanan 684 milyar lira haydi hazineye gitti diyelim. Tamam da depremler için ne harcanmış, onu bir söyleyin hele” diyebilir.

Gazeteci olarak “bilgi” verme görevimiz var, yoksa ben hesap tutma makamı değilim elbette!

İşte bilgiler:

2003 Bingöl, 2011 Kütahya Simav, 2011 Van, 2020 Elâzığ, 2020 İzmir depremleri...!

Bu depremlerden sonra yapılan konutlar, doğrudan ve dolaylı deprem yatırımlarının değeri 1,2 trilyon lira; yani bu güne dek toplanan özel iletişim vergilerinin hemen hemen iki katı!

Şu anda 11 ilde yaşanan deprem için Hazine’den ilk etapta ayrılan kaynak 100 Milyar lira!

Sivil toplum kuruluşlarının yaptığı yardımlar bunun içinde değil!

Peki, “kentsel dönüşüm” de bir deprem önlemi değil midir?

Evet, dönüştürülen her konut eğer sağlam yapılırsa depreme karşı önlemdir.

TOKİ son 20 yılda 1 milyon 180 bin konut yapmış. Büyük afetin yaşandığı 11 ilde yaptığı konutların 1’i bile yıkılmamış, hasar görmemiş, kullanılıyor.

CHP Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol da; “TOKİ o konutları yapmasaydı çok can kaybımız olurdu” diyerek hakikati dile getirdi.

“Bunları yazdın Hacı kardeşim ama birileri yine deprem vergileri nerede diye propaganda yapacak” dediğinizi duyuyorum.

Ne diyelim, siz gerçeği bilin yeter!

“KIZILAY”

Kızılay bir dernek ve bizim bir derneği savunmak/karalamak diye bir tutumumuz olamaz.

Başkan Kerem Kınık’la da hiç çay içmişliğim, konuşmuşluğum yoktur. Göreviyle ilgili takdir hakkı benim vazifem değil, onu kendi yönetimleri konuşsun!

Şimdi olanı, olduğu gibi anlatalım!

İlke şudur: Kızılay Derneği elindeki tüm çadırları kendisi göndermeliydi!

Bu noktada şüphe yok! Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde idim. Orada görüştüğüm çoğu kimse de bunu ifade ediyor.

Peki; algı ne, doğru ne? Yamulmadan, her zamanki gibi dümdüz konuşalım!

ALGI: “Çadırlar depremzede vatandaşa parayla satıldı” şeklinde yürüyor.

Bu algı tamamen yanlış!

DOĞRU NE?: Kızılay Derneği’nin iştiraki olan Tekstil ve Çadır Şirketi başka bir dernek olan Ahbap Derneği’ne “çadırlar deprem bölgesine götürülecek” konuşmasının ardından 2 bin 50 çadırı fatura etmiş!

İlkeyi tekrar ediyorum: Kızılay’ın iştiraki bir şirket de olsa elindeki tüm çadırları Kızılay Derneği vasıtasıyla göndermeliydi!

“Tekstil ve Çadır Şirketi” çadır yapılacak hammaddeyi alıyor, işliyor ve Kızılay’a satıyor. Yani Kızılay da bu şirketten para ile çadır alıyor. Bu paralar hepimizin! Başka dernekler ve kurumlar da buradan parasını verip çadır alıyor. Bu paralar da hepimizin! Daha doğrusu bağışçıların!

PEKİ;

Şu ana kadar herhangi bir depremzede; “Bana çadır verdiler, ama para istediler” dedi mi?

Şu ana kadar tek bir depremzedeye “para ile çadır” satıldı mı?

Hayır, tamamı “depremzedelere ücretsiz” verildi.

Zaten öyle olmak zorunda! Bu olağanüstü bir durum değil!

“Nasıl da ücretsiz dağıttık ama” diye hava atan da yok, bunun havası da olmaz!

Bu kurumlar, dernekler zaten en çok da bu günler için var!

Kızılay’ın iştiraki olan “Çadır ve Tekstil Şirketi” hem Kızılay Derneği’ne hem de başka kurumlara çadır satıyor.

Şunu diyebilirsiniz: “Kızılay şirket kurmasın, çadırı direkt kendisi için üretsin, hiçbir kuruma da satmasın.”

Bu bir yöntemdir, olabilir, konuşulur. Hangi sistem iyiyse öyle devam edilir.

Kızılay Derneği de şirketten para verip almış, Ahbap Derneği de para verip almış! Ne yapılacak? Önüne gelen derneğe bedava verecekse o derneklerin işi ne? Kızılay’dan çadır alıp dağıtmak marifet mi olacak?

O zaman “Ahbap Derneği” neden para topluyor?

O parayla çadır, yiyecek, giysi almayacaksa ne yapacak?

Hem bir şirketten çadır alıp hem de “Bana parayla çadır sattılar” diye niye bağırılır?

Hiçbir depremzedeye “Ver parayı, al çadırı” denmemiş; denemez de zaten!

Benim için Kerem Kınık veya Haluk Levent yani şahıslar değil, kamuya mâl olmuş derneklerin korunması önemli!

Hatalı bir sistem varsa düzeltmek elzemdir!

Ama “algılarla iş yapanlara” da dur demek gerekir!

Kızılay afet anında “54 bin” çadırın çoğunu Çadır ve Tekstil Şirketi’nden alarak deprem bölgesine göndermiş. Bu şirket elindeki 2 bin çadırı da Ahbap Derneği’ne vermiş.

Olması gereken ise çadırların tamamının “tek elden organizasyonla” Kızılay Derneği tarafından satın alınıp gönderilmesiydi.

Bu çadırları Ahbap Derneği’ne fatura edenler belli ki; “Nasılsa bunlar da deprem bölgesine gidecek” diyerek vermişler. Kızılay dururken Ahbap’a veya başka derneğe bu ortamda vermenin âlemi yoktu!

Peki Ahbap Derneği ne yapmış?

Çadırları götürüp dağıtmıştır herhalde değil mi?

O vakit bu bağırtı niye?

Kızılay’dan vatandaş zaten bedava çadır alıyor.

Ahbap Derneği gidip de Kızılay Derneği’nin iştirakinden çadır almak yerine başka yerlerden alamaz mıydı? Levent; “Durum acildi, insanlar donuyordu” diyor. İyi de orada 2 bin çadır varsa ve öylece bekliyorsa yetkililere haber vermeniz daha doğru değil mi? “Hemen dağıtmalılar” diye gerekirse kamuoyuna duyurun!

Ahbap Derneği olarak şimdi niye bir vatandaş gibi ücretsiz çadır almak istiyorsunuz? Milletten yardımları neden topladınız, bedava ürünler almak için mi?

Hülâsa; hedefimiz şahısları veya dernekleri savunmak/karalamak değil, kamuya mâl olmuş kurumlarla ilgili gerçekleri açıklamak! Takdir sizlerindir!

“KAN SATILMAZ”

Türkiye’de kan dağıtımının yüzde 85-90’ını Kızılay organize ediyor.

Böyle bir kuruma “Kanı parayla satıyor” demek tüm Türkiye’nin canını hiçe saymaktır.

“Kızılay’da kan satılıyor” algısı Kızılay Başkanı’nın meselesi değil, bizim meselemiz; çünkü o kanlara biz ihtiyaç duyuyoruz, milletçe!

Kızılay Derneği bağışlanan kanları satamaz; ancak bu kanı muhafaza eden torbaları ve lojistik ücretlerini SGK’dan aldığını biliyoruz. Zaten saklayan da yok!

“Torbaları ve lojistik gibi ücretleri de Kızılay kendisi bağışlardan karşılasın” diyebilirsiniz. Bunu da oturup hep beraber konuşuruz. Ama “Kan satılıyor” algısı tehlikelidir!

Ahbap Derneği’nin başlattığı algılar sonunda bu noktaya dayandı!

Oysa bir dernek bağış toplar, yardıma ihtiyaç duyanlara dağıtır, millet de istediği derneği destekler!

Ahbap Derneği’nin kamuya hizmetlerini de elbette alkışlarız!

Lakin bu dernek adeta siyasetin aparatı haline geldi.

“Canan Kaftancıoğlu” bile bu dernek üzerinden propaganda mesajları attı.

Ahbap Derneği bilerek veya bilmeyerek bu algının önüne geçemedi!

Herkes işini yapacak!

Bizler gazeteciliğimizi, dernekler vazifelerini, siyasetçi de siyasetçiliğini yapacak!

“BABALA TV VE HATAY BARAJI”

Babala TV’nin yöneticisi Oğuzhan Uğur şu anda savcılık tarafından soruşturma geçiriyor. Sebebi; “Hatay’da baraj betonu çatladı” mesajından dolayı arama kurtarma çalışmalarının durması!

Oğuzhan bu bilgiyi bir Bakanlık yetkilisinden teyit ettiklerini söylemişti. Ama hâlâ bu yetkilinin “kim” olduğunu açıklamadı!

Ayrıca Oğuzhan; Ahbap Derneği ile beraber hareket ettiklerini ve bağışları oraya yönlendirdiklerini söylüyordu.

Deprem esnasında yüzlerce ihbar mesajı paylaşan Babala TV daha sonra bu mesajları sildi ve Oğuzhan Uğur; “Binlerce asılsız ihbar almışız” dedi. Asılsız ihbarlar yüzünden yine arama kurtarma çalışmaları sekteye uğradı. Mevzu savcılıkta, konuyu uzatmıyorum.

Bu arada bir hususa dikkat çekelim:

Oğuzhan Uğur geçtiğimiz aylarda; “Bir zamanlar kral dediğim beyefendi Hakan Şükür, siz programıma katılır mıydınız” diye soruyordu. Hakan Şükür’ü kamuoyu önüne çıkarıp belki de sempatik gösterecekti.

Ayrıca Hakan Şükür; “Yardımları devlete değil Ahbap’a verin” demişti.

Hepsinin açık kaynaklarda videosu var. “Duyum olarak” yazmıyorum yahut kulis bilgisi olarak söylemiyorum.

 “HALUK LEVENT”

Yahu bizim meselemiz Haluk Levent ve Ahbap Derneği mi Allah aşkına?

Milletin eskisinden daha güçlü ayağa kalkmasından başka derdimiz yok!

Bizim Levent’e karşı bir düşmanlığımız falan da yok, neden olsun?

Ama ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki sürekli gündemi meşgul edip durdu!

Depremin ilk gününden beri, “Devlet yok, Haluk Levent var” algısı yapıldı.

Haluk Levent böyle olsun istememiş olabilir. İyi de niye tüm algı onun üzerinden yürüdü?

İstese durduramaz mıydı? Neden durdurmadı?

Oysa Ahbap Derneği’nin sadece 30 kişilik arama kurtarma ekibi var.

Evet, bize 1 kişi bile lazım!

Ama o 1 kişi; “Devlet yok, başka dernek yok” algısına sebep olamaz!

AFAD’ı karalarken karşısına Levent’i koydular.

Kızılay Derneği’ni karalarken karşısına Levent’i koydular.

Devlet yok derken karşısına Levent’i koydular.

Oysa sahada yüzlerce sivil toplum kuruluşu şov yapmadan çalıştı!

Yardım toplayan ve üstelik çok az bir ekiple sahada olan bir dernek neden problem oluverir?

Tüm bunlar tesadüf mü yoksa “birileri” mi öyle istedi?

“LEVENT NEDEN ÇEKİNİYOR?”

Ahbap Derneği’ne hiç kimse “fatura” sormadı.

Zaten dernekler denetlenir ve gelen bağışları tüzüklerine uygun şekilde “istedikleri gibi” kullanırlar.

Fakat Levent öyle bir şey yaptı ki dikkatleri menfi manada üzerine çekti!

Depremin ilk günlerinde attığı mesajlarda, “Tüm bağışların faturasını tek tek yayınlayacağım” diye 3 kere mesaj attı.

Hiç kimse ona fatura falan sormuyordu; ama o sürekli “faturalardan” bahsediyordu.

Sonra, “28 Şubat’ta hepsini yayınlayacağım” dedi.

Sonra vazgeçti ve söylediği tarihte tek liste/fatura yayınlamadı.

Fox TV’de sunucu; “Ne kadar para topladınız?” diye sorunca Haluk; “Bilgim yok, ilgilenmem” dedi ve “Tahmin ediyorum 2,5 Milyar liraya ulaştı” bilgisini de verdi.

“600 milyon lirasını kullandıklarını” duyurdu.

Allah hayırlı işlerde kullanmayı nasip etsin…

Bu bağışlar deprem bölgesi için Ahbap Derneği’ne acil verildi.

Bağışların 600 milyonu kullanıldıysa geriye orada öyle bekleyen 1,9 Milyar lira kalıyor?

Buna odaklanmış değiliz; ama Levent sürekli “fatura/hesap” vurgusu yapıp duruyor!

Amacım bir derneği sorgulamak değil; ancak kendisi ısrarla “fatura yayınlayacağım” deyip bundan vazgeçince sebebi merak ediliyor.

Oysa derneğin girdi/çıktılarını tek tuşla yayınlayabilirsiniz!

“Denetlenme” işine gelince!

Denetlemede giren ve çıkan bağışlar denkse “tamam” derler.

“Yayınlayacağım” diye ısrarla vurguladığı listeleri Levent neden yayınlamaktan çekiniyor?

Hem insanlara, “Fatura yayınlayacağını söyleyip duruyor” dedirtiyor, hem yayınlamıyor.

Kimse ondan liste/fatura falan istemedi; kendisi ısrarla “yayınlayacağım” demişti!

Özetle: Tüm derneklere başarılar dileriz. Levent de artık kendisini kullanan algıcılara karşı daha dikkatli olmalı! Bir söz veriyorsa “bahaneye yer vermeden” gerçekleştirmeli! Eğer hatalı bir iş yapmışsa da kamuoyuna açıklamaktan çekinmemeli! “Tek tek gelen bağışları ve çıkan faturaları açıkça yayınlayacağım” diye tarih verip sonra “vazgeçtim” derseniz güvenleri zedelersiniz.

“KUTUPLAŞMA”

Yıllarca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “kutuplaştırıyor” diye eleştiren Kemal Kılıçdaroğlu depremin ilk günlerinde birlik olmak yerine “Ben onunla aynı hizaya gelmem” diyerek Türkiye’nin en zor anında insanları kutuplaştırdı!

Meral Akşener ise; “Bu gün susma günü, bu gün devleti dinleme günü” demişti. Gerçi sonra İyi Partililer de bunu pek uygulamadılar.

Türkiye’nin en büyük ikinci siyasi partisinin genel başkanına yakışmadı!

Türkiye muhalefetinin de yerli ve milli olması elzemdir!

Bu vesileyle geçtiğimiz günlerde vefat eden Deniz Baykal’a bir kez daha rahmet diliyorum.

“DEVLET BAŞKA, İKTİDAR BAŞKA”

Bu sözü söyleyenler nedense sürekli devletin kurumlarını itibarsızlaştırmakla meşgul!

Dün Bank Asya önünde cevşen okuyanlar; bugün çıkmış AFAD, Kızılay, Diyanet kurumlarına saldırıyor.

“Devlet yok” diyenlere acaba hangi devletler fonlu kancalar atmıştır?

SON SÖZ: Bizi ancak hakikat aydınlatır. Farklı düşünsek de bazen birbirimize karşı sempati duymasak da hepimizin en büyük ihtiyacı hakikatin kendisidir. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi: “Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, ama hakikat olsun tek.”