Gökyüzü Şöyle Diyor; Hızlanma, Hisset, Hazmet!
Gökyüzü bu aralar hem gazı köklememizi istiyor hem de frene bas diyor. İçten içe “hadi harekete geç” sesi yükselirken, bir yandan da “önce bir düşün bakalım, nereye gidiyorsun?” mesajı geliyor. Koştur koştur karar almak değil de oturup rotayı çizmek daha kıymetli şu an. Hani derler ya; önce neye niyet, sonra hangi yöne kısmet...
Bir kıvılcım yanıyor içimizde. Yepyeni fikirler, aniden gelen parlak ilhamlar, “acaba başka türlü mü yaşasam?” dedirten uyanışlar... Ama bu parlamalar hemen aksiyona dönüşmeli mi? Değil. Bu dönem daha çok, zihinde demlenen çay gibi... Hemen içilmez, biraz beklemesi lazım.
Havanın puslu olduğu, her şeyin netleşmediği zamanlardan geçiyoruz. Gördüğün şey gerçek mi, yoksa hissettiğin mi doğru? Akıl karmakarışık olabilir ama kalbin ne dediğine kulak verirsen yönü bulursun. Kahveni al, camdan bak, belki de cevap orada, o sessizlikte saklı.
Yani şöyle özetleyelim; hız yapma, harita çiz, iç sesine güven. Hayat büyük kararlar için değil, küçük farkındalıklar için kollarını açıyor. Kimseye yetişmeye çalışma. Çünkü asıl yarış, kendini anlamakla başlıyor. Hızlı giden, virajı alamaz. Başkalarının rotasıyla kendi yönünü karıştırma. Ufak tefek şeyleri fark etmek, bir adım atmaktan çok daha kıymetli olabilir. Ve unutma; bu yol senin. Dışarının sesinden çok, içindeki sesi dinlemeyi öğrenirsen… işte o zaman gerçekten yoldasın demektir.
Çünkü bu sadece bize dair değil; dünya da aynı yolu arıyor. Pencereden bakarken sadece kendimizi değil, dünyanın yorgunluğunu da görüyoruz aslında. Her yerde bir şeyler çatırdıyor; bir yanda doğal afetler, öte yanda ekonomik dalgalar, insan hakları çığlıkları, teknolojinin hızlı adımları… Dünya da bizden farklı değil, o da iyileşmek istiyor. Belki bizim yavaşlamamız, dünyanın ritmini de biraz yumuşatır. Çünkü her bireysel farkındalık, kolektif bir dönüşümün tohumudur.