İktidarın en büyük rakibi Millet İttifakı değil, fahiş fiyatlar

TDK’ya göre “fahiş” kelimesinin anlamı; “Ölçüyü aşan, çok aşırı olan.” Fahiş fiyat da, “aşırı fiyat, adaletsiz fiyat, ölçüyü aşan fiyat” demektir. Fahiş fiyatların neden iktidarın en büyük rakibi olduğuna geçmeden, 14 Mayıs seçimlerinin hangi ölçülerde gerçekleşeceğine bakalım.

“14 Mayıs seçimleri kritik bir önem taşıyor” desem, hemen itirazların yükseleceği aşikâr.

“20 yıldır her seçim için ‘kritik’ diyorsunuz” diyecekler.

Evet, 20 yıldır Türkiye’nin yaptığı her seçim kritik bir öneme sahipti. Bırakın son 20 yılı, bu topraklarda 1950’den sonra yapılan her seçimin, siyasilerin attığı her adımın hayati önemi vardı.

Çok partili hayata geçtikten sonra ne 1960 darbesi, ne 1972 muhtırası, ne 1980 darbesi, ne 28 Şubat, ne 15 Temmuz, tesadüflerin eseriydi. Hepsinde ince işçilikler vardı. Hepsinde Amerika’nın parmağı vardı.

Türkiye yeni bir seçime gidiyor.

Başta Amerika olmak üzere, tüm Batı bu seçimlerle yakından ilgili. Amerikan ve İngiliz basınına göre, 14 Mayıs seçimleri, “2023’te dünyanın en önemli seçimi.” Nedir Türkiye’deki seçimleri “dünyanın en önemli seçimi” kılan.

Karadeniz’de, Akdeniz’de, Ortadoğu’da dengeleri bozan ve artık ABD’nin ileri karakolu, jandarması olmayacağını ilan eden bir Türkiye var. Suriye’de, İsrail’in payandası, ABD’nin üssü haline gelecek terör devletine “dur” diyebilen bir Türkiye var. ABD’nin paralı askerlerini topraklarından temizleyen, PKK terörünü bitiren, savunma sanayiinde dışa bağımlı olmaktan kurtulmak üzere olan bir Türkiye var.

Hepsinden önemlisi, 300 milyonluk Türk dünyasını toparlayan bir Türkiye söz konusu. Önceki gün İstanbul’da Türk Devletleri Teşkilatı’nın toplantısı vardı. İşte yakın bir gelecekte, Türk Devletleri'nin ekonomi ve güvenlik işbirliği çerçevesinde, dünyanın en önemli güçlerinden biri haline gelmesi söz konusu. Bu ihtimal bile özelde Türkiye’yi, genelde Türk dünyasını Batı'nın hedefi haline getirmeye yetiyor.

ÇOK PARÇALI SEÇİM İTTİFAKLARI

Hem iktidar hem muhalefet açısından zor bir seçim olacak.

Türkiye ilk kez, bu kadar çok partinin iktidar için yarışacağı bir seçime odaklanıyor. Millet İttifakı kaç partiden oluşuyor, Cumhur İttifakı’na daha kaç parti katılacak belli değil. Demokrasi penceresinden baktığınızda, neredeyse tüm partilerin seçim için umut yeşertmeleri alkışlanacak bir duruş.

Millet İttifakı, Masa'yı genişletmiyor ama ittifakta da sınır tanımıyor. İş artık öyle bir hale geldi ki, hangi partinin ne kadar oy potansiyeli olduğunun da önemi kalmadı. Nerdeyse “sadece parti yönetimi oy versin yeter” deniliyor.

Cumhur İttifakı da cepheyi genişletiyor. Son düzlüğe kadar Cumhur İttifakı’na katılacak partilerin sayısı kaç olur o da belli değil.

Yalnız her iki ittifak arasında şöyle bir fark var: Millet İttifakı bir Cumhurbaşkanı ve yedi yardımcısından oluşacak. Bakanlıklar altı parti arasında paylaştırılacak. İttifak'a dahil olan ancak masaya kabul edilmeyen partilere de çokça genel müdürlük vaat ediliyor olmalı. Pratikte bunun adı; “Çok partili koalisyon”dur.

Cumhur ittifakı genelde seçim iş birliği ve milletvekili seçimlerine dönük bir beraberlik. Hiçbir parti başkanına cumhurbaşkanı yardımcılığı ya da bakanlık sözü verilmiyor. Cumhur İttifakı’na katılan partilerin de böyle bir talebi yok. İttifaka katılan her parti; amacının Türkiye’nin sorunlarına katkı sunmak olduğunu dile getiriyor.

İKTİDARIN EN BÜYÜK RAKİBİ FAHİŞ FİYATLAR

Son yüzyılın en büyük depreminin yaralarını kim nasıl sarabilecek? Türkiye’nin ekonomik sorunlarını kim nasıl yenebilecek? Ulusal, bölgesel ve uluslararası sorunlarla hangi ittifak nasıl baş edecek?

Sandık başına giderken, seçmenin cevap arayacağı üç temel soru bu olsa gerek.

Depremin yaralarını gerçekçi yaklaşımlarla sarabilirsiniz. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 650 bin konutu tek kuruş almadan depremzedelere vereceğini söylemesi ne kadar inandırıcı? Kemal Bey, “Hele bir seçimi kazanalım da…” diyor olabilir. Kalmış ki, Millet İttifakı seçimi kazansa bile icracı bir iktidar değil, parlamenter sisteme geçiş için mesai harcayacak bir hükümet olacak. Şehir hastanelerinden otoyollara, köprülere, yerli otomobilden hızlı trenlere, savunma sanayiinden toplu konut hamlelerine kadar gözle görülen pek çok icraata imza atan iktidar bu konuda daha inandırıcı değil mi?

Kimileri tarafından sulandırılan ama her zamankinden daha ciddi bir sorun olan “beka meselesi” seçmenin umurunda olmayacak mı? Seçmen eğer bir beka sorunu algılıyorsa, “Suriye’den askerlerimizi çekeceğiz” diyen Kılıçdaroğlu’na mı, Azerbaycan’la omuz omuza Karabağ Savaşı’na müdahil olan Erdoğan’a mı güvenecek?

Ekonomik sorunlara gelince. Bugün Türkiye’nin en büyük ekonomik meselesi, alım gücünün düşmesi ve özellikle gıda ürünlerinde fahiş fiyat terörünün esmeye devam etmesidir. Vatandaşın ekonomik sorunlardan anladığı da budur.

Maliyet girdilerinde belirgin bir artış olmamasına, aylardır doların yerinde sayıyor olmasına rağmen, akaryakıt fiyatları gerilemesine, elektrik ve doğalgazın aynı kalmasına rağmen fiyatlar sürekli artıyorsa bunun, “fahiş fiyat” dışında bir açıklaması olmaması gerekir. Özellikle vatandaşın en çok ihtiyaç duyduğu et ve süt ürünlerindeki artış durdurulmakla kalmayıp, acilen fiyatların geri çekilmesi gerekiyor. İktidarın ne yapıp edip bunu gerçekleştirmesi şart. Aksi halde, seçimdeki en büyük rakip Millet İttifakı değil, fahiş fiyatlar olacaktır.

Fahiş fiyatların sadece zincir marketlerden, büyük üreticilerden kaynaklandığını düşünmek de yanıltıcı olur. Bu rüzgâra kapılan ayakkabı tamircisi de köşedeki bakkal amca da kafasına göre fiyat belirliyor. Bunu durdurmanın bir yolu olmalı…