HÜDAPAR'ın desteği Millet İttifakı'nı neden panikletti, HÜDAPAR HDP'nin ikiz kardeşi değil mi?

Hür Dava Partisi (HÜDAPAR), Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklayınca, Millet İttifakı, “Tam da aradığımız fırsatı bulduk” diyerek, bu desteğe mal bulmuş mağribi gibi sarıldı.

Hepsinden öte, HÜDAPAR’ın Cumhur ittifakı'ndan yana tavır koyması ve açık görüşmeler, Millet İttifakı’nı panikletti. Çünkü, HÜDAPAR’ın Kürtleri temsil eden bir parti olmasına rağmen, terör ve şiddetle arasına açık mesafe koyması, şiddet karşıtı Kürtlerin HÜDAPAR’a yönelmelerini sağlayabilir.

Şimdi, HDP’nin Millet İttifakı masasına oturmasını isteyenler, HÜDAPAR’ın Cumhur İttifakı’nda olmasını bir gerekçe olarak hazırlıyor. Oysa HDP ile HÜDAPAR arasında bazı farklar değil, dağlar kadar fark var. Nedir bu farklar? HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriye Yapıcıoğlu’nun açıklamalarını baz alarak farklılıkları şöyle sıralayabiliriz:

Bir: HÜDAPAR, ittifaka katılsa da katılmasa da 2018’de olduğu gibi Erdoğan’ı destekleyecek. HDP ise Millet İttifakı ile resmi görüşmeler olmaz ise kendi adayını çıkaracak.

İki: HÜDAPAR, Cumhur ittifakı ile bir pazarlığın içinde olmayacak. HDP, başta Demirtaş’ın serbest bırakılması, Suriye ve Kuzey Irak’taki operasyonların durdurulması olmak üzere birçok şart öne sürüyor.

Üç: HÜDAPAR Genel Başkanı, açık açık, “Bizim heykelini dikecek kimsemiz yok sırtımızı dayadığımız bir şiddet örgütü de yok” diyor. HDP ise her fırsatta Kandil’e mesaj gönderiyor. PKK ile yollarını ayırdıklarına ya da ayıracaklarına dair bir mesaj vermiyor.

Dört: HÜDAPAR Genel Başkanı Cumhur İttifakı’nın kaygılarını paylaşıyor. Yapıcıoğlu şunları söylüyor: “Depremin yaralarını sarmak zorundayız. BU uzun bir zaman alacak. Suriye’de bir savaş var. Ege’de planlar var. Ortalığı karıştırmak isteyenler var. Biz bu oyunlara gelmeyeceğiz.”

HDP ise Suriye’de bir terör devleti kurulması için gün sayıyor. ABD’nin maşası olan PKK-PYD-YPG’ye el sallıyor. Ne Ege’de Yunan-ABD iş birliğine, ne Akdeniz’de kurulan tezgâha tek kelime etmiyor.

Beş: HDP ile ilgili terörizmin odağı haline gelmesi ve PKK ile ilişkileri nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nde açılmış bir kapatma davası var. HÜDAPAR ile ilgili böyle bir soruşturma bile yok. Çünkü HÜDAPAR, PKK’nın hedefinde. Kimi üyeleri PKK tarafından katledilmiş. Yapıcıoğlu; “6-8 Ekim olaylarında HÜDAPAR, PKK tarafından ağır saldırılara uğradı. Biz şiddete başvursaydık o zaman başvururduk. Biz şiddetin her türlüsüne karşıyız” diyor.

HDP ile HÜDAPAR’ı terazinin aynı tarafında koymak mümkün değil.

Zekeriya Yapıcıoğlu bir şeye daha vurgu yapıyor: “Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde Kürtlerle tanıştılar ve İslam ortak paydasında buluştular.”

Aslında birilerini ürküten, HÜDAPAR’ın Kürtlerin demokratik haklarını savunmasının yanında, İslam ortak paydasında hareket eden bir parti olması. Kürtlerin, dindar, muhafazakâr yapıları nedeniyle, kısa bir gelecekte HÜDAPAR’ın yanında konuşlanmalarının mümkün olması. HDP’ye oy veren 6 milyon seçmenin büyük bölümünün şiddete de karşı olduğunu biliyoruz. Ama kendilerini ifade edebilme adına HDP’ye oy veriyorlar. HÜDAPAR, terör dışı, şiddet dışı, demokratik mücadelenin adresi haline gelebilir.

HÜDAPAR, oy oranı yüksek bir parti değil. Millet İttifakı’nın paydaşlarına göre, HÜDAPAR’ın oyları binde üçü bile aşmıyor. O zaman HÜDAPAR’a bu saldırı niye? Yapıcıoğlu bunu da şöyle açıklıyor:

“HÜDAPAR’ın Cumhur İttifakı’na dâhil olması bir sinerji yaratacaktır.”

İşte bu sinerji yukarda anlattığım kaygılara dayanıyor. HÜDAPAR’ın güçlü Cumhur İttifakı’nın içinde yer alması, PKK’yı öteleyen, ancak demokratik kaygılara bulunan Kürt seçmeni HÜDAPAR’a yöneltecektir.

HÜDAPAR Genel Başkanı; “Türkiye için küresel tuzaklar kuruluyor. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz” diyor.

En önemlisi ise şu; HÜDAPAR, Türkiye’nin güvenlik kaygıları, ulusal çıkarları konusunda Cumhur İttifakı gibi düşünüyor. Herhangi bir ön şartı yok. Zaten Erdoğan’ı şartsız desteklediler ve destekleyecekler. Milletvekilliği konusunda sayı pazarlığı yapmayacaklar. Gizli görüşmelerin içinde olmayacaklar. Parti programında olan hiçbir konuyu dayatmayacaklar. İttifaka dahil olmalarının nedeninin, AK Parti, MHP, BBP gibi Türkiye’nin çözülmesi gereken öncelikli sorunlarına katkı sunmak olduğunu söylüyorlar.

DEPREM BÖLGESİNDE SORUNLAR VAR AMA YARALAR HIZLA SARILIYOR

Geçtiğimiz hafta sonu, İletişim Başkanlığı’nın organizasyonunda Anadolu Yayıncılar Birliği ile Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya’ya ziyaretlerde bulunduk. Depremzede vatandaşlarımıza moral vermeye çalıştık ve sorunlarını dinledik. Her taraf hüzün kokuyordu. Barınma, yeme içme gibi sorunlar artık yoktu ama acılar çabuk unutulmuyordu. Karşılaştığımız her insanın, depremde can vermiş bir yakını vardı. Gözler ışığını kaybetmiş, yüzlerdeki gülücükler kaybolmuştu. Hüzün kokar mı? Kokuyordu işte. O kokuyu burnumuzla değil ama gözlerimizle ve yüreğimizle alıyorduk.

Gittiğimiz her yerde devletin her şeyiyle sahada olduğunu gördüm. İnsanları çadırlardan, konteynır ve prefabrik evlere taşımak için inanılmaz bir çalışma var. Yemek konusunda sıkıntı yok. Sivil toplum örgütleri hâlâ kazan kaynatıyor. Her köşe başında yemek arabaları yemek çadırları var. Zaman zaman su konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Şebeke suyu hala kullanılmadığı için hazır su tüketimi fazla. Bölgeye daha fazla su sevk etmek gerekiyor.

Her şeye rağmen insanlar devlete dua ediyor. Zaman zaman şikayetçi olanlara rastladık. Bu zamanda anlayışla karşılamak gerekiyor. Bakanlar, bakan yardımcıları, valiler, genel müdürler her an sahada. Öyle ki herhangi bir sokakta yürürken, bir yetkiliyle mutlaka karşılaşıyorsunuz.

Kahramanmaraş’ta bizi Mahir Ünal karşıladı. Mahir Ünal, depremin ilk gününden beri sahada. Ütüsüz pantalonu, yıpranmış montu dikkatimi çekti. Maraşlıların her derdiyle yakından ilgileniyor. Her an etrafında kalabalıklar var. Hepsini dinliyor ve not alıyor. Adıyaman’da, Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu bilgi verdi. O da ilk günden beri sahada ve omuzlarında ağır bir yük var. Yerel basından bir arkadaş, Adil Bey’in depremin ilk bir haftasında arabada yattığını, şu anda da bir konteynırda kaldığını söyledi. Adil Bey, gülen yüzü, alçak gönüllülüğü ile depremzede çocukların “Bakan Amca”sı olmuş. Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki de Adıyaman’daydı. Her çadır kenti her konteynırı ziyaret etmeye çalıştı. Özhaseki de yapılması gerekenlerle ilgili notlar aldı. Acıları paylaştı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da bölgedeymiş ama program farklılığı nedeniyle kendisiyle karşılaşamadık. Malatya Belediye Başkanı Selahattin Gürkan’ın, annesini kurtarmak için asker ocağından izin alıp gelen delikanlıyı anlatırken döktüğü gözyaşlarını ise hiç unutmayacağım. Malatya’da Gürkan için olumsuz laf eden tek kişiye rastlamadım. Çalışkanlığına ve gayretine her Malatyalı teşekkür ediyor. Adıyaman’da ve Malatya’da binaları yıkılan, yayın hayatını çadırda sürdüren meslektaşlarımızın çabası gözlerimi yaşarttı.

Bizleri depremzede vatandaşlarla buluşturan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na, Sayın Fahrettin Altun’a, Anadolu Yayıncılar Birliği Başkanı Sinan Burhan’a ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. İzlenimlerimle ilgili daha ayrıntılı bir yazı yazacağım.