İsrail tehdidi: Kınamanın ötesinde somut adımlar atma vakti

İsrail, geçtiğimiz hafta Katar’ın başkenti Doha’da Hamas’a ait olduğu belirtilen hedeflere hava saldırısı düzenledi; saldırıda Hamas yetkililerinin yanı sıra Katar güvenlik görevlileri de hayatını kaybetti. Katar yönetimi bunu ülkenin egemenliğine açık saldırı ve uluslararası hukukun ihlali olarak nitelendirdi. Türkiye de Katar’a destek verirken, saldırı ABD’nin Katar’daki El-Udeyd Üssü’nü gündeme taşıdı.

Bu gelişmelerin ardından İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında artan insani kriz nedeniyle Katar’ın başkenti Doha’da olağanüstü toplandı. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani’nin ev sahipliğinde yapılan zirveye çok sayıda ülkenin lideri katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu zirvede yerini aldı.

Doha’daki olağanüstü toplantının ana gündemi, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ulaştığı yıkıcı boyut oldu. Binlerce sivilin hayatını kaybetmesi, binlercesinin göçe zorlanması, altyapının tamamen çökmesi ve temel insani ihtiyaçların karşılanamaz hale gelmesi gibi konular ele alındı.

Toplantıda İsrail’in saldırıları sert biçimde kınandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in Gazze’deki eylemlerini “soykırım” olarak tanımladı, derhal ateşkes ve insani yardım çağrısı yaptı. Katar Emiri Şeyh Temim, Filistin’in tüm insanlığın ortak meselesi olduğunu vurguladı.

İsrail, sahada olduğu gibi diplomatik alanda da agresif bir çizgide ilerliyor. Gazze’de yaşanan yıkım ve sivil kayıplar dünya kamuoyunda büyük yangı uyandırırken Doha’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi İsrail’i rahatsız etti.

Zirve sonrasında İsrail Başbakanı Netanyahu, Hamas liderlerinin Doha’da bulunmasını gerekçe göstererek “nerede olurlarsa olsunlar hedef alınacaklar” dedi. İsrail, Katar’ı Hamas’a “barınma ve operasyon yürütme imkânı sağlamakla” suçladı. İsrail’in Doha’ya yönelik bu açıklamaları, adeta tüm İslam dünyasını hedef alan bir meydan okumaydı.

Artık ortada inkâr edilemez bir gerçek var: Batılı ülkelerin büyük çoğunluğunun, uluslararası hukuku hiçe sayarak “dilediğim yeri vururum, istediğimi yaparım” anlayışı ile hareket eden İsrail’e koşulsuz destek vermesi ve BM girişimlerinin ABD vetolarıyla tıkanması, İsrail’i bölgesel bir sorun olmaktan çıkarıp iyiden iyiye küresel bir tehdit haline getirdi.

Zirvede İsrail’in Doha’ya, yani zirvenin ev sahibi Katar’a yönelik saldırısının ortak bildiride yer almaması da dikkat çekti. Bu sessizliğin arkasında aslına bakılırsa Arap dünyasının içine düştüğü çelişkiler ve derin ayrışmalar yatıyor. Bir yanda Hamas’ın üst düzey yöneticilerine ABD’nin bilgisi ve onayıyla ev sahipliği yapan Katar; diğer yanda İsrail’le normalleşme sürecine giren BAE, Bahreyn ve Fas gibi ülkeler…

Yani Doha’daki zirve, her ne kadar Filistin için ortak ses ve birlik mesajı verme çabası olarak sunulsa da, Arap dünyasındaki ayrışmaları ve çelişkileri gizleyemedi. Bu durum, Arap ülkelerinin İsrail’e karşı gerçek bir yaptırım gücü oluşturacak birliği sağlayamadığının açık bir göstergesi oldu.

Nitekim zirveden de somut bir yaptırım kararı çıkmadı; ekonomik ya da siyasi baskı mekanizması kurulamadı. Yayınlanan bildiri, daha çok sembolik ve siyasi bir mesaj niteliğiyle sınırlı kaldı…

Doha Zirvesi kâğıt üzerinde bir dayanışma mesajı verdi ancak İsrail’in sert açıklamaları ve hukuk tanımaz tavrı karşısında kınama bildirileri artık yeterli değildir. İsrail’in bölgesel ve küresel bir tehdide dönüşen topyekûn saldırılarına karşı net, kararlı ve yaptırım gücüne sahip bir duruş şarttır. Zira İsrail sahada askeri üstünlük kurmaya çalışsa da, kamuoyu nezdinde algı savaşını kaybediyor ve diplomatik masada giderek yalnızlaşıyor.

Tüm bu gelişmelerin ışığında, uluslararası arenada da İsrail’e karşı somut adımların atılmaya başladığını görüyoruz. İspanya hükümeti, geçtiğimiz günlerde İsrail’le imzaladığı 700 milyon Euro’luk roketatar sistemi anlaşmasını tek kalemde iptal etti. Madrid yönetimi bu kararı, Filistin halkıyla dayanışma ve uluslararası hukukun alenen ihlal edildiği bir ortamda İsrail’le savunma iş birliğini sürdürmenin artık hiçbir meşruiyeti kalmadığı gerekçesiyle aldı.

İspanya’nın bu adımı, Batı dünyasında İsrail’e karşı alınmış en net tavırlardan biri oldu. Çünkü bugüne kadar Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu Tel Aviv yönetimine koşulsuz destek verirken, Madrid’in iptal kararı “kınamanın ötesine geçen” ve örnek teşkil eden ilk somut yaptırım niteliği taşıdı. Bu gelişme, Doha Zirvesi’nde kınamalarla sınırlı kalan tepkilerin aslında pratik karşılığının olabileceğini de ortaya koyuyor.

Elbette tek başına İspanya’nın İsrail’e yönelik yaptırımı onu durdurmaya yetmez. Ancak bu adım, hem Avrupa kamuoyuna hem de Arap dünyasına güçlü bir mesaj veriyor: Kınamanın ötesine geçilmedikçe, ekonomik ve siyasi yaptırımlar devreye sokulmadıkça İsrail’in küresel bir tehdide dönüşen saldırganlığı durdurulamaz.

Bugün İsrail, cep telefonu teknolojilerinden tarım inovasyonlarına, biyoteknolojiden siber güvenliğe kadar pek çok kritik alanda etkin durumda. Ağustos 2024’te Kudüs’te düzenlenen “50 Ülke – Bir İsrail” etkinliğinde Netanyahu şöyle bir ifade kullanmıştı: “Cep telefonu olan var mı? Aslında İsrail’in bir parçasını tutuyorsunuz. Yiyecekler, kiraz, çeri domates yiyen var mı? Bizim yiyeceklerimizi yiyorsunuz aslında… İlaçlar da bize ait.”

Bu sözler, İsrail’in teknoloji, tohum, gıda, biyoteknoloji ve siber güvenlik alanlarında da küresel bir hâkimiyet kurma arayışının ilanıdır. Elimizdeki cep telefonundan soframızdaki yiyeceğe, kullandığımız ilaçlardan dijital verilerimize kadar gündelik hayatın her alanında İsrail’in nüfuz kurma iddiasını yansıtmaktadır ve İsrail’in küresel ölçekte çok boyutlu bir tehlike haline geldiğinin en somut göstergesidir.

Bunun için: Türkiye’de teknoloji alanında yeterlilik, özellikle gıda ve su güvenliği için yerli üretim, siber güvenlikte ortak uluslararası savunma, biyoteknoloji ve tarımda tekel oluşumunu, dışa bağımlılığı kıracak politikalar, acilen hayata geçirilmelidir…

Aksi halde İsrail bölgesel ve küresel bir tehdit olmaya devam edecektir. Bu yüzden bugün atılması gereken bu hayati adımlar, yarının bağımsızlığı ve barışının teminatı olacaktır.