Kuraklık alarm veriyor

Pandemi bitti derken ülkemiz deprem fırtınaları ile sarsılıyor. Hayatını kaybeden 45 bin ve evsiz kalan 1,5 milyon insanımızın varlığını konuşuyoruz. Bu acı hadiselerden ders alınırsa geleceğe dair bir fırsat oluşur. Eğer ders alınmazsa her defasında ağır bedeller ödemeye devam ederiz...

Fay haritasını ezberledik. Deprem riskinin olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Sadece deprem de değil, kuraklık tehlikesiyle karşı karşıyayız. Kaldı ki deprem riskine karşı önlem almak kuraklığa göre daha kolay.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü, ülke genelinde güncel kuraklık haritalarını yayımladı. Ocak ayında ülkenin büyük bir bölümünde "şiddetli kuraklık" yaşandığı belirtildi. Bu durum "acil durum" olarak ifade ediliyor. İlkbahar yağışları hayati öneme sahip. Yağış olmazsa çok büyük kuraklık riskiyle karşılaşabiliriz.

Meydana gelen tüm afet türleri incelendiğinde, meteorolojik afetler sıralamasında en tehlikelisi olarak bilinen kuraklığın yaratacağı olumsuzluğun ciddiyetine pek fazla varılmış değil.

Barajlarda su tükenmek üzere. Bursa'nın içme suyu ihtiyacını karşılayan, 60 milyon metreküp su kapasiteli Nilüfer Barajı tamamen kurudu. Şehirde su tasarrufu çağrısı yapılmaya başlandı. Böyle devam ederse yazın suların kesilebileceğini belirtiliyor.

Doğanın gizli tehlikesi olarak da adlandırılan kuraklıkla birlikte çevresel, ekonomik, teknolojik, gıda, tarım, kıtlık, pahalılık, yoksulluk, temiz su ve sağlık sorunları ortaya çıkar. Tüm canlıları etkileyen, kitlesel ölümlere sebep olabilen kuraklık ile mücadele konusu öncelik kazanmalı.

Kısa, uzun ve orta vadede kuraklıkla mücadele edilebilmesi için ülke genelinde sistemli bir afet planlaması hayata geçirilmeli. Bahsedilen afet planlaması nitelik olarak bir tür kriz yönetimi değil, daha geniş, daha bütüncül bir bakış açısıyla risk yönetimi biçiminde ele alınmalı.

Bir planlama dâhilinde devlet, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar için bilinçlendirme çalışmalarının yapılması ve durumun ciddiyetinin herkes tarafından anlaşılması amaçlanmalı. İnsanların alacağı bireysel tedbirler artırılmalı, bu konuda kamu spotları gibi duyuru araçları ile bilinçlendirme çalışmaları hız kazanmalı.

Alınacak önlemler ve belirlenecek doğru stratejiler sayesinde kuraklığın etkisiyle meydana gelebilecek su kıtlığı, bitki çeşitliliğinde daralma, tarım ve orman alanlarındaki kentleşme baskısı bertaraf edilebilir.

Depremin zararları telefi edilir fakat ormanları, tarım alanlarını, meraları betonlaştırarak yok etmek kuraklığı tetikler, sonuç olarak karşımıza ulusal gıda ve su güvenliği sorunu ortaya çıkar.

Havadaki nemi artıracak ağaçlık alanları zararlı kimyasal maddelerden ve çöplerden koruyarak, orman yangınlarına karşı da üst düzey tedbirlerin alınması sağlanmalı. Su kaynaklarında sürdürülebilirlik için mevcut tarım ve orman alanları üzerindeki kentleşme, betonlaşma baskısını ortadan kaldırmak şart.

Buna ek olarak, teknolojik yenilikler kullanılarak tarımsal sulama teknikleri tercih edilmeli. Çok fazla suya ihtiyaç duyan tropikal meyve ve sebzelere yönelmek anlamsız. Bölgesel iklim koşullarına göre ürünlerin yetiştirilmesi, kuraklığa dayanıklı bitkilere ilişkin güncel envanterin çıkartılması ve bitki yönetimi konusunda çalışmalar yapılarak bir yol haritası çizilmeli.

Aslına bakılırsa Türkiye’nin mevcut bitki örtüsündeki çeşitlilik ve su kaynaklarının varlığı azımsanmayacak kadar fazladır. Verimli tarım alanlarının korunması etkili ve dikili tarım alanlarının genişletilmesi, üreticilere gerekli teşvik, destek ve eğitim programlarının sunulması gibi belirlenecek strateji ve politikaların kuraklıkla mücadele kapsamına alınması önemli.

Tehlikeleri ve tehditleri öngörecek bu doğrultuda stratejik akıl geliştirerek tedbirleri ve önlemleri alacak bir kamu anlayışına ihtiyaç var.

Karar mercilerinin, şehir planlama sürecinde karşı karşıya kalınan kuraklık riskiyle mücadele etmesi hayati öneme sahip. Mevcut durumun net bir biçimde ortaya koyulması, planlı ve kontrollü olarak afetin etkilerinin azaltılması, kuraklık konusunda farkındalık oluşturulması ve ülkemizde temel geçim kaynaklarından biri olan tarımsal üretim süreçlerinde verimin düşmemesi ve artırılması adına harekete geçilmesi hayati bir mesele olarak önümüzde duruyor…