Türk milletini, Türk devletini sömürü düzenine teslim etmenin yeni adı; Arap seviciliği…

Gazeteciler, Trabzon’a gelen Arap turistlere Trabzon’u tercih etmelerinin nedenini soruyor. Arap turistler, Trabzon güler yüzlü, yardımsever insanların yaşadığı, doğası güzel ve güvenli bir şehir cevabını veriyor.

Trabzon gerçekten doğa harikası bir yerdir. Terör, hırsızlık, kapkaç, taciz olaylarının yaşanmadığı güvenli bir şehirdir. Hatta bir Arap turist şöyle diyor; “Trabzon’da gece boyunca geziyoruz kendimizi hiçbir şekilde tehlikede hissetmiyoruz.”

Resmî istatistikler Trabzon’a son yedi ayda gelen turist sayısının, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 43 arttığını ortaya koyuyor. Yani Arap turist sayısı söylendiği gibi azalmamış tam tersi artış göstermiş.

Öncelikle şunu belirteyim; Trabzon’da kapasitenin üzerinde Arap nüfus yoğunluğu var ve bu çok rahat fark ediliyor. Bunun yoğunluğun sakıncaları dile getirildiğinde esnafın yüzü gülüyor, şehir kalkınıyor şeklinde bazı açıklamalar yapılıyor.

Esasında Trabzon esnafı ve insanı yozlaşıyor, Araplara evler, araziler satılıyor. Böyle bir ortamda Trabzon’un kalkınması mümkün mü? Ya da her şey para mı? Elbette değil.

Trabzon’da iki Arap turisttin kavgası sırasında gelişen olaylar üzerinden yola çıkarak “Türkiye ırkçı bir ülkedir” algısını yerleştirme çalışmalarına şahitlik ediyoruz. Trabzon özelinden Türk milletine psikolojik operasyon çekiliyor.

Araplara arazilerin, evlerin satıldığı, Arapların yerleşmek için can attığı bir ülkede veya bir şehirde doğal olarak ırkçılıktan bahsedilemez. Tüm bunların neticesinde ortaya çıkan sorunları ve endişeleri dile getirmek Arap düşmanlığı şeklinde yorumlanamaz.

Beş yıla kadar ülkemizde Arap konusu konuşulmuyordu. Gelinen noktada kaçak göçmen, sığınmacı, turist kavramları birbirine karışmış yoğun bir Arap nüfusu dikkat çekiyor. Arapların belli bölgelerde gettolaşmaları rahatsızlık ve endişe yaratıyor…

Türkiye 11 yıldır düzensiz göç ve sığınmacı sorunu ile iç içe yaşıyor. En gelişmiş ülkeler dahi böyle bir yükü kaldıramaz. Türk milletinin vicdanlı oluşu, sabrı ve fedakârlığı ile bugüne kadar gelindi. Buna rağmen “Türkiye’de ırkçılık ve Arap düşmanlığı yapılıyor” algısını yerleştirmeye çalışanların amacına gelelim…

Son günlerde bilinen belli başlı grupların düzensiz göç ve sığınmacı sorunu üzerinden birtakım argümanlar üreterek toplumu ayrıştıran, kin ve düşmanlığa iten, gerginliği tırmandıran çok yönlü faaliyetlerini görüyoruz.

Özellikle sosyal medyada her türlü algıyı, aşırılığı ve haddi aşmayı kendilerine hak gören ve garip bir şekilde dokunulmayan grupların varlığı hak, hukuk, eşitlik ilkesine olan güveni ve inancı sarsıyor.

Arap güzellemesi ile Türk milleti, Türk devleti hedefe koyuluyor. Türk kelimesinin etnik ırkçılığı temsil ettiği, Türklerin Araplara saldırdığı, bunun altında din düşmanlığının yattığı ifade edilerek Türk milletinin dini, millî değerleri hiçe sayılıyor. Toplumu kışkırtan, tahrik eden algı operatörü bu sosyal medya hesapları, yalan, montaj görüntüler yayarak Dezenformasyonla Mücadele Yasası'nı aleni bir şekilde çiğniyor.

Bir tarafta suç teşkil eden faaliyetlerin diğer tarafta ödüllendirilmesi söz konusu olmamalı. Ben şu siyasi görüşü savunuyorum, bana dokunulamaz olgusu ortadan kaldırılmalı ve internet medyası güvenli hale getirilmeli.

Kısaca özetleyecek olursak; İngiltere, ABD, İsrail merkezli çalışan bu grupların amacı; Türk milletini, Türk devletini lağvedip Ortadoğu, Arap coğrafyası gibi sömürü düzenine teslim etmektir. Daha önce biz bu grupları 28 Şubat’ta etkiye tepki olaylarında gördük, FETÖ’ye methiyeler düzerlerken gördük, açılım sürecini terörün lehine çevirirlerken gördük. Bu kötülük ve ihanet çetesine karşı mücadele vermek vatanını, milletini seven herkesin ortak görevidir...