Türkiye’nin muhalefet sorunsalı

0:00/ 0:00

Türkiye’yi 21 yıldır aralıksız AK Parti hükümeti yönetiyor. Tabii bu tabloyu 2015 öncesi ve 2015 sonrası şeklinde iki ayrı bölümde değerlendirmek gerekiyor.15 Temmuz Darbe Girişimi ile Türkiye yeni bir sürece girdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin darbeye karşı güç birliği yapması, AK Parti ile MHP arasında kurulan Cumhur İttifakı ve seçmen potansiyeli 2015 sonrası yapılan seçimlerin kaderini belirleyen en önemli etkendir.

Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli güç birliği yapmayıp, Cumhur İttifakı kurulmasaydı bugün çok başka şeyler konuşuyor olacaktık.

Türkiye son 21 yılda büyük hizmetlere kavuştu, adından söz ettiren önemli atılımlar gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra birçok zorluklara, yaptırımlara maruz kalındı. Yanlış politikalar ve yapılan hataların neticesinde ödenen bedeller oldu.

Nitekim seçmen muhasebesini yaptı, “Muhalefete değil, iktidara güveniyorum” dedi. Yani girdiği bütün seçimleri kaybeden, ülke yönetme gibi bir sorumluluğu ve derdi olmadığı halde yıpranmayı başarabilen muhalefete güven duymadı. Nasıl güvensin?

Türkiye’nin en büyük sorunu muhalefet sorunu derken haksız değiliz. İlkelerin yerle bir edildiği seçim öncesini geride bıraktık. Seçim sonrası ve halihazırda yaşananları görünce milletin ne kadar doğru karar verdiğini daha da iyi anlıyoruz.

Seçimden önce gelişmeleri takip ederken, “Bu seçim aynı zamanda muhalefetin temize çekilme seçimi olacak” demiştim. Şimdi muhalif çevrelerde bunun mücadelesi veriliyor ama başarılı olunacağına yönelik henüz bir belirti yok.

Muhalefetin, özellikle Kılıçdaroğlu tarafından iktidara yöneltilen otoriter ve tek adam rejimi isnadını, Kılıçdaroğlu bizzat CHP üzerinde uyguluyor. Eylemler ile söylemler birbirinden tamamen farklı.

Kılıçdaroğlu, 7 Mart'ta yaptığı grup toplantısı için "Bu son grup toplantım" ifadesini kullanmıştı. Tam 98 gün sonra aynı kürsüden CHP Genel Başkanı olarak yeniden açıklama yaptı. Değişen tek şey artık milletvekili değil.

Grup toplantısında öne çıkan mesajlara bir bakalım:

 “Partide değişimin önünü açacağım. Kaptan olarak gemiyi sağlam olarak limana götüreceğimi herkes bilsin. Gemiyi limana sağlam götürmek kaptanın görevidir.”

“Ben önderimiz Gazi Mustafa Kemal’in koltuğunda oturuyorum. Bu mücadeleye haram bulaşmaması için her türlü çabayı gösterdim. Ben CHP’nin değerlerini korudum, kolladım. Asla durağan yapımız olmadı.”

“Önce bireysel beklentilerden tamamen arınmak zorundayız. Altını bir kez daha çiziyorum. Ülkemizi, partimizi seviyorsak bireysel beklentilerden arınmak zorundayız. Çünkü yine bize öğretilen; ‘Söz konusu vatansa gerisi teferruattır’, asıl hedefimiz budur.”

“Hiçbir zaman değişimin önünü tıkayan kişi değil, değişimin önünü sonuna kadar açan kişi olacağım. Bu ülkenin gençlerine, bu ülkenin kadınlarına siyaset yapma hakkını daha da güçlendirerek yolumuza devam edeceğiz.”

Kılıçdaroğlu değişimin önünü CHP’yi Atatürk çizgisinden uzaklaştırarak açıyor. CHP’yi HDP gibi marjinal bir parti ile yakınlaştırıp radikalleştiriyor. HDP, DHKP-C, Ermeni diasporasına yakın duran, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni suçlayan, katil ilan eden isimleri parti yönetimine getiriyor.

Bir taraftan, “Bireysel beklentilerden tamamen arınmak zorundayız” diyor, diğer yandan ben kalmalıyım, ben karar vermeliyim, ben olmazsa olmazım tavrı sergiliyor. Bir de gençlerin, kadınların siyaset hakkını güçlendirmeye devam edeceğiz ifadesi var. Hani gençler ve kadınlar nerede? Parlamentoya kaç genç, kaç kadın milletvekili gönderildi?

Anlayacağımız değişen bir şey yok. Grup toplantısı sonrası muhabirin, “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna, "Hangi kanaldan geliyorsunuz?" şeklinde yanıt veren Kılıçdaroğlu basın özgürlüğünden dem vurup iktidarı suçlamaya devam edecek...

Bu tuhaflıklar ve çelişkili durumlar nasıl tarif edilir bilemiyorum, fakat pişkinlik halinin had safhada olduğu çok açık. Velhasıl CHP’de Genel Başkanlık koltuğunu korumak iktidar olmaktan daha mühim ve önemli...

Seçimi kaybedenler, kaybetme sebeplerine bahane ürete dursun, asıl iş ve sorumluluk seçimi kazanan tarafa düşüyor.

Ekonomik şartların düzeltilmesi, gelir dağılım eşitsizliğinin giderilmesi, hukukun üstünlüğü, güven ortamının tesis edilmesi, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, kaliteli insan kaynağının yetiştirilmesi, düzensiz göçün önlenmesi, konut krizinin çözülmesi gibi konular iktidarın önünde duruyor…