Bitti Bu Hasret

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Biden’ın telefon ile dahi görüşemediği iddiaları dilden dile dolanıyordu.

Sonunda geçtiğimiz gün beklenen görüşme gerçekleşti. Roma gibi özel bir şehirde gerçekleşen ilk görüşme kaderin bir cilvesi gibiydi. Basına ilk yansıyan ise görüşmenin 20 dakika olacağıydı. Dakikalar geçtikçe görüşmenin süresi arttı. 30, 40, 50 derken 1 saat 10 dakika sürdü görüşme. Yapılan açıklamada ise buluşmanın çok olumlu havada gerçekleştiği söylendi. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilere, Biden’ın kendisini görüşme süresini aştık diye uyaran yardımcılarına kaş göz ederek görüşmeyi uzattığını dahi söyledi. 

Peki Biden ve Erdoğan görüşmesi neden önemliydi? Bu krizi Trump 2016 yılında seçildiğinde de yaşamıştık. Görüşmediler, görüşecekler, görüşüyorlar diye medya onlarca hafta çalkalandı. İlk görüşmenin ardından ise Trump ve Erdoğan kişisel ilişkileri ile pek çok alanda ortak hareket ettiler. Fakat Trump’ın seçimi kaybetmesi ile her şey bir anda sil baştan başladı.

İşte tam da bu yüzden Biden-Erdoğan görüşmesinin süresine ve görüşme zamanına bu kadar önem addedilmesini doğru bulmuyorum. Biden ve Erdoğan’ın kişisel olarak bu ilk görüşmeleri değil. Görünen o ki son da olmayacak. Özellikle Biden Başkan Yardımcısı olduğu yıllarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok sık görüşmeler sağlamıştı.

Ne bu görüşmenin ardından Türkiye – Amerika ilişkilerinde her şey değişecek. Ne de hala görüşmeselerdi çok şey değişecekti. Asıl değişmesi gereken iki devlet arasında ki kurumsal ilişkilerdir. F35’ler ve s400 konusu, Halkbank davası, Amerika da bulunan FETÖ’cülerin iadesi gibi kurumsal olarak ortak zeminde buluşulamayan pek çok konu var. Bu kriz havasına bir günde gelinmedi. Bir günde çıkılmasını beklemeye de kimsenin hakkı yok.

Öte yandan Amerika’nın küresel dünyada ki gücünü reddedip, popülist yaklaşımlarla Amerikan karşıtı eleştiriler yapıp, Türkiye’yi Rusya, Çin blokuna layık görenleri de “meczup” olarak görüp ciddiye almamak gerek. Dünya, çok uluslu şirketlerin her geçen gün güçlendiği bir yer haline geliyor. Dünyayı kasıp kavuran çok uluslu şirketlerin en güçlüleri ise ABD menşeli. Bu sebeple ABD ile Başkanlara göre değil bir devlet politikası olarak iyi ilişkiler geliştirmekte yarar var.

Devlet hafızası olarak unutmamak gerekir ki Türkiye en güçlü yıllarında ABD ile kurumsal olarak iyi ilişkiler geliştirmiş, hukuk ve demokrasi alanında ise Avrupa’ya yönünü çevirmiştir.