Depremde yıkılan binalarda ilgililerin cezai sorumlulukları

Ülkemizde 06.02.2023 tarihinde meydana gelen deprem felaketi neticesinde binlerce bina yıkılmış, on binlerce vatandaşımız da vefat etmiş ve yaralanmıştır. İş bu deprem neticesinde eski binaların yanı sıra deprem yönetmeliğine göre yapılan yeni binaların da yıkılmasına karşın aynı bölgede yıkılmayan, hatta hasar dahi görmeyen binaların olması karşısında yıkılan binalardan ve kaybedilen canlardan kimlerin sorumlu olduğunun tespiti ve bunların cezalandırılması, bundan sonra bir daha böyle felaketler yaşamamamız için önem arz etmektedir.

Giden canlarımızın hiçbir tanesi geri dönmeyecek; koca şehirler, memleketler artık hafızlarımızda birer büyük hatıra. Suçu depremin üzerine atarak afetin büyüklüğünün arkasına saklanan, sorumluluklarını yerine getirmeyerek can ve mal kaybına neden olanlar hukuk karşısında hesap verecek.

Bilimin gerçeklerinden uzak, inşaat tekniklerini dikkate almaksızın, imar uygulamalarına aykırı, coğrafya ile uyumsuz yapılaşma sonucunda on binlerce hayat gözlerimizin önünde uçup gitti.

Aynı sokakta kuma dönen enkazların hemen yanında sapa sağlam duran binalar bilime, fenne, hukuka ve yapı gerekliliklerine uygun şekilde nasıl bina yapılabileceğini bize gösteren en iyi örnekler oldu.

Türk Ceza Kanunu göre bir kişiye ceza verilebilmesi için; kasten, bilerek ve isteyerek yahut taksirle, dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeksizin suça konu eylemi gerçekleştirmesi gerekir.  

CEZA HUKUKUNDA İLLİYET/NEDENSELLİK BAĞI

İlliyet ya da nedensellik bağı, hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olguların arasındaki bağı belirten bir hukuk terimidir. Ortaya çıkan zarar ile failin eylemi arasındaki bağlantı olarak tanımlanabilir.

Ceza hukukumuzda, failin bir sonuçtan dolayı sorumlu tutulabilmesinin esasını illiyet bağı oluşturmakta ve illiyet bağı, failin eylemi ile meydana gelen sonuç arasındaki neden-sonuç ilişkisini ifade etmektedir.

DEPREMDE YIKILAN BİNALARDAN İLGİLİLERİN İLLİYET BAĞI SORUMLULUĞU

Bir bina yapılırken öncelikle zemininin inşaat yapmaya uygun olması, bu zemine ve imar planına uygun doğru mimari plan ve proje çizilerek buna harfiyen uyulması, malzeme seçiminde TSE standartlarına uygun malzemelerin kullanılması, inşaatı yapan usta ve işçilerin liyakatli ve işinin ehli olması ve inşaatın her aşamasının ilgili kanun ve yönetmeliklere uygun olarak yapılıp yapılmadığının bizzat inşaat alanında müteahhit, mimar ve mühendislerce, yapı denetim kuruluşları ve belediye yetkililerince denetlenmesi gerekmektedir.

Yine inşaattan sonra projeye aykırı tadilat, tamirat ve değişiklik yapılıp yapılmadığı, kolonların kesilip kullanım alanının genişletilip genişletilmediğinin de tespiti gerekmektedir.

Genel olarak inşaatın bu aşamalarında görev ve sorumluluk almış kişiler illiyet bağına göre o yapıdan sorumludur. Dolayısıyla depremde yıkılan binaların müteahhitleri; bu işi ticari kazanç elde etmek gayesiyle yapmaları nedeniyle maliyeti düşürme saiki ile veya gerekli özeni göstermemek suretiyle yeterli denetimi yapmamaları, kullanılması gereken kaliteli malzemeleri kullanmamaları, ehil kişilerle çalışmamaları, eksik veya kusurlu imalatlara göz yummaları sebebiyle binanın yıkılması veya hasar görmesi sebebiyle cezai anlamda en başta sorumlu olacaklardır.

Yine tüm bu inşaat sürecinde kusur durumlarına göre inşaatın mimarı, mühendisi ile mimari projeye uygunluğu, inşaatta kullanılan demirin, betonun miktarını, niteliğini yani binanın sağlam ve güvenilir olduğunu sahada bizzat denetleyecek ve onaylayacak olan yapı denetim kuruluşları ile inşaata onay veren belediyenin ilgili birimlerindeki kişilerin de sorumluluklarına gidilebilecektir.

Tabiidir ki sorumluların bizzat insan öldürme kastı ile hareket ettiği düşünülemeyeceğinden kasten insan öldürme suçundan yargılamaları yapılmayacağını düşünmekteyiz.  Ancak yukarıda bahsedilen şekilde illiyet bağı içerisinde icrai veya ihmali davranışları ile binanın yıkılması ve içindeki insanların ölmesi veya yaralanması halinde ceza kanunumuzdaki ilgili maddeler gereği eylemlerinin niteliğine ve meydana gelen sonuca göre cezalandırılacakları da açıktır.

Bu cezai sorumlulukları, eylemlerinin niteliğine ve ağırlığına göre; TCK 83’te düzenlenen “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 20 yıldan 25 yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine 15 yıldan 20 yıla kadar, diğer hallerde ise 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.”

Bir diğer taraftan suçun taksirle işlenmiş olduğu varsayımında ise taksirle öldürme Madde 85- (1) "Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

(2) "Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

Yine yaralanan kişilerde TCK 89 da düzenlenen taksirle yaralama düzenlemesi gereğince; "Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır."

Burada taksirle öldürme veya yaralama suçlarından ceza verilecekse bilinçli taksir halinin varlığı muhtemeldir. Zira bilinçli taksir, genel taksirin daha yoğunlaşmış halidir. Bilinçli taksir halinde fail, genel taksirle işlenen suça verilen cezadan daha ağır bir cezayla cezalandırılır.

Bilinçli taksirle adam öldürme suçu, fiili işleyen kişinin yaptığı davranışla “adam öldürme” neticesinin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen yine de fiili işlemesiyle meydana gelir.

Yine bilinçli taksirin bir aşama daha ilerisi olan olası kastta olayın özelliğine göre düşünülebilecektir. Olası kastta fail asıl amacı dışında ortaya çıkabilecek sonucu öngörür ancak bunu umursamaz. Bu şekilde de kasta yakın bir cezayla cezalandırılması gerekebilir.