Fico, Vucic, Reisi… Mesaj ne ve sıra kimde?

Batı’nın politikalarının, siyasi kararlarının özellikle Yahudi ve Hıristiyan inancından beslendiğini biliyoruz. Bu inanç temelinde faaliyet gösteren dini kurumlarla Batı ülkelerinde siyasetin ve bürokrasinin tepe yöneticiliklerine yükselen isimlerin, küresel sistemin başrol oyuncularıyla iş birliği içinde Ortadoğu’yu yıllardan beri nasıl kanlı bir biçimde dizayn ettiklerini yaşayıp idrak ediyoruz.

Bu saatten sonra kimse kimseye “siyaset bilimi” dersi vermeye kalkışmasın.

İsrail’deki Nazi rejiminin başındaki isimlerin; Başta Binyamin Netenyahu olmak üzere Gazze’de yaptıkları soykırımı nasıl Tevrat ve Kabala’dan alıntılarla açıkladıkları daha üç beş ay öncesinin haberi.

1990 öncesini hatırlayalım.

Irak ve Suriye kendi içinde diktatörler tarafından yönetilen ama ABD-İsrail karşıtı pozisyonda yer alan iki devletti. 1967 ve 1973 savaşlarıyla yaşanan yenilgilerin faturasını ödeyen ve İsrail ile Camp David anlaşmasıyla uzlaşan Mısır bile henüz tam anlamıyla emperyalizme teslim olmamıştı. Hüsnü Mübarek iktidardaydı.  BAE’nin biti kanlanmamış, Suudi Arabistan sinmişti.

Sovyetler Birliği yıkıldı ve ardından gelinen noktaya bakın. Aradan yalnızca 34 yıl geçti.

Ama dağılan Sovyetler Birliği’nin küllerinden Rusya Federasyonu doğdu. Bu başarının altındaki isim de Vladimir Putin oldu. Derken güçlenen Çin, Şanghay Beşlisi, BRİCS ülkeleri derken yeniden iki kutuplu dünyaya doğru adım adım ilerler hale geldik.

Sovyetler Birliği’nden bu yana Rusya ilk kez İsrail karşısında bir tutum aldı. Ukrayna’da Nazilerin desteğini alan bir soytarıyı Devlet Başkanı yapıp ülkeyi Rusya’ya saldırttılar.

Türkiye bu savaşta tarafsız kaldı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Batı’nın hiç hoşuna gitmeyen bir tutum takınarak bir dış politika dehası ortaya koydu. Zaten yaptığı hangi iş Batı’nın hoşuna gidiyordu ki. İlginçtir Rusya’yı Ukrayna aparatıyla yorgun düşürmek isteyen Batı’nın bu her zamanki aşağılık politikasına Türkiye’nin dışında Avrupa’nın içinden de farklı sesler yükselmeye başladı. Onlardan biri Macaristan Başbakanı Viktor Orban’dı. Seçimlerde devirmek için kumpas üstüne kumpas kurdular. Olmadı, başaramadılar. Diğer bir isim de Slovakya Başbakanı Robert Fico idi. Fico 21 Ocak 2024 tarihinde Slovakya Devlet Televizyonu RTSV’ye yaptığı konuşmada Ukrayna’nın bağımsız ve egemen bir devlet olmadığını, tamamen ABD etkisi ve kontrolü altında bulunduğunu belirterek “Ukrayna’nın NATO üyeliğini veto edeceğiz” dedi. Fico bununla kalmadı, Ukrayna’nın dünyanın en yozlaşmış ülkelerinden biri olduğunu ifade ederek “Onlara gönderilen yardımlar kimbilir nerelerde kayboluyor” diye konuştu.

Daha çok sert söylemi var. Uzun.

Ve sonunda geçen hafta “birileri” tarafından “cezalandırılarak” öldürülmek istendi. Hayati tehlikesini atlatmış görülüyor ama bu suikast girişiminin ardından Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vučić’in de sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulunarak “Sıra bende, tehdit ediliyorum” diyerek karşısında açılan yeni cephe karşısında çaresiz kalan Batı-Siyonist ittifakının nasıl suikastlar dönemini başlattığının ipucunu verdi.

ŞİMDİ DE İRAN CUMHURBAŞKANI İBRAHİM REİSİ.

Evet, görünürde yoğun bir sis vardı ama onu taşıyan Bell 214 seri nolu ABD yapımı helikopter ile birlikte havalanan diğer iki helikopter sorunsuz bir biçimde hedeflerine ulaştı. Reisi’yi taşıyan helikopter ise kullanılan literatüre göre sert bir iniş yapmak zorunda kaldı. Yani yere çakıldı.

Reisi aslında İran’daki Azerbaycan Türklerinden. Yargıçlıktan gelme. Sert bir bürokrat. Solcuların katline, Iraklı esirlerin uçaktan atılmalarına onay veren isim olarak lanse ediliyor.

Kuzey Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile birlikte sınırda yapılan bir barajın açılışına katılıp dönerken ne gariptir ki bu “kaza” yaşandı.

Bilindiği üzere Azerbaycan coğrafyası İran ve bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti tarafından paylaşılıyor. Daha doğrusu Güney Azerbaycan İran işgali altında. Uzun erimde istenen iki Azerbaycan’ın birleşmesi.

O halde Reisi ile Aliyev’in baraj açılışında söylediklerine mercek tutalım:

REİSİ:

“Bazıları bizim bir araya gelmemizi hoş karşılamıyor fakat onlar bizim için önemli değil”

ALİYEV:

“Dünya bilsin ki biz birlikteyiz ve birlikte olmaya devam edeceğiz”

Şimdi Orban, Fico, Vučić sıralamasından ve devamında adını duyabilme olasılığının bulunduğu isimlerden bağımsız olarak, bir PARANTEZ AÇARAK soruyorum:

“İbrahim Reisi ile İlham Aliyev’in bu sözleri İran’daki molla vesayetini de rahatsız etmiş olabilir mi? Ya da Reisi epeydir Molla vesayetini rahatsız eden bir profil mi çiziyordu?”

Parantezi kapatalım ve büyük resme bakarak devam edelim.

Acaba gelen tehdidi görebiliyor muyuz?

Ben ülkemizdeki devlet aklının bunu rahatlıkla gördüğünü ve gereken önlemleri aldığını tahmin ediyorum.

Ramazan Kurtoğlu’ndan bir alıntıyla devam edelim.

CIA ve MOSSAD’a danışmanlık yapan bir “Gazeteci” var; Michael David Evans. Onun “Amerikan Kehanetleri” diye Türkçeye çevrilecek olan kitabında 500’den fazla “kehanet” var.

Kehanet denildiğine bakmayın. Bunlar Kabala ve İncil’e dayandırılarak Evanjelist kaynaklardan türetilen HEDEFLER. Kitapta yeni dünya düzeni için pek çok ülkenin fethedildiğini ama fethedilecek ülkeler arasında en sonuncusunun da EDON olduğunu yazıyor.

EDON ne mi?

ANADOLU’nun eski çağlardaki adı.

Hadi biraz düşünelim üzerinde.

Mesaj nedir ve sıra kimde?