Sayın Erdoğan, yapılacak iş miydi bu Allah aşkına?

Şimdi size bir anekdot (*) anlatacağım.

Bundan 30 yıl kadar öncesine ait bir hikâye…

Sene tahmini olarak 1994’tür.

Tayyip Erdoğan, Refah Partisi’nin adayı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiştir.

Farklı bir Belediye Başkanı olacağını daha ilk günlerinden hissettirmeye başlamıştır. Halkın arasındadır sık sık. İstanbul’u karış karış dolaşır. İstanbullularla yüz yüze temas, vazgeçilmezleri arasındadır. Onların ne istediklerini bilmek çok mühimdir.

Günlerden bir gün…

Erdoğan’ın yolu Beylikdüzü’ne düşer. O yıllarda Beylikdüzü yeni yeni gelişmektedir. Halkın arasında gezerken gözüne küçük bir lokanta ilişir. İçeriye girerler. Genç bir adam karşılar onu. Başkanı karşısında görünce havalara uçar. Kibarlık olsun diye dudaklarını büzerek “Buyurun efendim, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Biz ailecek Anavatan’lıyız ama bu seçimde oyumuzu size verdik inanın. Efendim burada köfte yedirmeden sizi bırakmam, çok güzeldir lokantamızın köfteleri” der kırılıp dökülerek. Erdoğan tereddüt edince yine dudaklarını büzerek “Ama ben çok üzülüyorum efendim, böyle olmaz ki” diye suratını indirir. Erdoğan çaresiz yanındakilerle birlikte oturur masalara. Sohbetler edilir, vatandaşlar gelir, onların şikâyetleri dinlenir. Bu arada lokanta sahibi gençle de hasbıhal eder Erdoğan. Babası inşaatçıdır, kendisi de müteahhit olmak istemektedir. Belli ki gelişen Beylikdüzü rant bakımından onun tam fink atacağı bir yerdir.

Tayyip Erdoğan nereden bilsin o sırada bu gencin ikram ettiği ve parasını da ısrarla almadığı dört beş adet köftenin tam 30 yıl sonra boğazına dizileceğini.

Bu genç birkaç yıl sonrasından başlayarak babası gibi müteahhit olur, paraya para demez, arsalar, evler, AVM’ler, tarlalar, yazlıklar, apartmanlar sıra sıra dizilir mal varlığı listesine. Sonra onu birileri siyasete doğru itekler. Anavatan Partisi’nden CHP’ye geçmiştir ve Beylikdüzü’nün belediye başkanı olmak istemektedir. Yıl 2009. Ancak parti içindeki rakibi Vecdet Öz’dür ve onu ekarte etmesi gerekmektedir. Vecdet Öz’ün önüne o süreçte bir takım mafya kılıklı adamlar dikilir ve vazgeçmesini isterler. O genci uygun gördüklerini söylerler Beylikdüzü Belediye Başkanlığı için. Öz vazgeçmez ama seçimi de kazanamaz, AK Parti adayı başkan olur. Ama gözünü hırs bürümüş, “kudretli” destekçileri olan bu genç, emeline sonraki seçimde nail olur. Kendisini aday gösteren isim de Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkası değildir.

Ve aynı Kılıçdaroğlu onu 2019’da da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçtirmeyi başarır. Doğal olarak, tüm varlığıyla destekleyip “oğlum” dediği gençten, tam beş yıl sonra tekme yiyeceğini aklından bile geçirmemektedir. Malum, kimsenin alnında “Bu adam ya da kadın güvenilmezdir, nankördür, yalan söyler ve hatta seni bu konuda sulu götürür susuz getirir, tembeldir, yapmadığı işi yaptım der, arkanı döndüğünde sırtından hançerler” diye yazmaz…

Doğru ama bir insanı en azından yol yürürken kesin tanırsın.

Geçmişte mizah dergilerinden birinde “Hain evlat Ökkeş” diye bir karakter vardı, onu hatırlatırcasına bu “evlat” Kemal Kılıçdaroğlu’nu partiden atmayı da başarır. Hiç acımadan on milyonlarca lirayı harcamış, kurultay delegelerinin akrabası olduğu ileri sürülen 8 bin 400 civarında yeni personel istihdam etmiştir belediyeye.

Ve şimdi bilindiği üzere yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı.

Yalanlarla dolu bir kampanyaya imza atıyor.

Üç gün önce bir YouTube kanalı yayınında "Erdoğan belediye başkanı olduğu dönemde benim lokantamda köfte yedi. Parasını almadım. Hayat boyu o borcu ödeyemeyecek" dedi tuhaf bir kahkaha atarak.

Konuşmayı videoda dinleyenler şoka uğradı. Çünkü edepli ve hazımlı kişi, eğer insani olgunluğa erişmişse ikram ettiği yemeğin lafını etmez. Bu çiğliği yapıp, üstüne bir de “Bana borcunu hayat boyu ödeyemeyecek” demez. Ama YouTube kanalını yöneten Oğuzhan Uğur ile salona topladığı ağırlıklı Ekrem İmamoğlu taraftarları bu çirkin, görmemişlikle malul hikâyeyi çok beğendiler, gülerek alkışladılar.

Gelelim başlıktaki serzenişime.

Evet, Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kızıyorum.

Büyük bir lider ama insan tanımada o kadar bu dünyaya ait değil ki. Hani herkese 100 puandan başlayan insanlar vardır ya onlardan. Tabii bu önyargısız ve şüpheye yer vermeyen yaklaşım, kimi avantajları olsa da çoğunlukla ona kazık olarak geri dönüyor.

Şu 22 yıllık iktidar döneminin en başından itibaren sayayım mı isimleri tek tek?

Şimdi siz kalkıp bana “Erdoğan’a haksızlık etme. Adamı hayatında ilk kez ve sadece 15-20 dakika görmüş, nereden bilsin? Alnında yazmıyor ya cinsi, cibilliyeti” diyeceksiniz.

Haklı olabilirsiniz ama…

Şöyle bir hayal edin.

İmamoğlu’nun hal ve hareketleri, insana kötü bir koku almışçasına baygınlık veren konuşması gözünüzde canlansın.

Sizce geçmişte farklı mıydı?

Ekrem İmamoğlu bugün neyse, 23-24 yaşında da aynıydı bence.

Büyük laf etmeyeyim ama ben görsem, o an anlardım ve aklımdan ilk geçen “Bu adamın sofrasına oturma ve lokmasına bile el sürme” düşüncesi olurdu.

Bu satırları yazmamın sebebi de zaten bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Oktay Saral’ın tweeti:

“Namerdin ekmeğini yeme, 40 yıl ardından konuşur”

Yukarıdaki atasözünü defalarca tekrar ettim.

Bazı sözler sahibini gider doğrudan bulur ve üzerine bir kıyafet gibi oturur.

Bir de şöyle bir atasözü var:

Geçme namert köprüsünden, ko su aparsın seni,

Yatma çakal yatağında aslanlar yese seni.

Ko su aparsın seni, “Bırak su götürsün seni” anlamında….

Son birkaç yıldır yolu Saraçhane köprüsünden geçenler dikkatlice okusunlar.

Eğer anlamadılarsa Meral Akşener ve İyi Partililere sorsunlar, en iyi onlar anlatır…

Sonuç ortada.

 

(*) Bu canlandırma, mekan ve yerden bağımsız olarak Ekrem İmamoğlu’nun gerçek olup olmadığı doğrulanmayan yukarıdaki köfte anlatısından yola çıkılarak yazıldı. İddiası doğruysa hayatın olağan akışına uygun olarak “Olay olsa olsa böyle cereyan etmiştir” düşüncesiyle kaleme alınmıştır.