Sesimiz yüksek çıkacak

Filistin’de 7 Ekim’de Hamas’ın, İsrail’e saldırmasının ardından yaklaşık 20 gündür çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. İsrail meşru müdafaa hakkını kullanıyorum gerekçesiyle günlerdir Gazze’yi bombalıyor.

Yüzlerce çocuk katledildi. Hastane bombalandı. Ancak İsrail devleti yine de kana doymuyor. Peki gerçekten İsrail, meşru savunma hakkını kullanıyor mu?

Aslında “işgal altındaki Filistin toprakları” deyimi bize konuyu özetliyor. Ne yazık ki İsrail haksız ve hukuksuz yere Filistin topraklarını işgal etmiş durumda. Filistin tarafından askeri hedeflere yapılacak her saldırı, hukuken meşru savunma kapsamında değerlendirilmelidir. Çünkü Filistin toprakları işgal altındadır. İsrail ise yayılmacı davranarak işgal altında ki bu topraklara kendi vatandaşlarını yerleştirmekte ve yayılmacı davranmaktadır.

Hal böyleyken Filistin, mütemadi bir saldırı ve işgal altındayken meşru savunma hakkını kullanan Hamas’dır. Ancak Hamas’ın saldırıları sırasında sivillere yönelik eylemlerini kabul etmemizin de mümkün olmadığını vurgulamak gerekir.

Burada Cumhurbaşkanımızın Hamas için terör örgütü olmadığını, İsrail’in örgüt olduğunu vurgulaması uluslararası hukuk anlamında çok önemlidir. Hem İsrail hem de Amerika bulduğu her fırsatta Hamas’ın terör örgütü olduğunu vurguluyorlar.

İsrail şu anda Filistin halkını Gazze’de sıkıştırmış durumda. İnsanların dışarıya tahliyesine izin vermiyor. İnsani yardımlara müsade etmiyor. Ardından ise kenti bombalıyor. Bunun zihinsel açılımı imha etmek, yok etmektir.

Hastane bombalamak, çocukları öldürmek savaş suçu ya da insanlığa karşı suç olabilir ancak, bir etnik ya da dini grubu tümden yok etme kastı çok daha başkadır.

Uluslararası hukukta dört büyük suç vardır. İnsanlığa karşı suçlar, saldırı suçu, savaş suçu ve soykırım. Soykırımı insanlığa karşı suçtan ayıran en önemli kısım, özel kast olmasıdır. Bu özel kast ise yok etme, imha etme düşüncesiyle hareket etmektir.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant, saldırıların ilk başladığı günlerde; “Orduda tüm kurallar kaldırıldı, savaşan askerler hiçbir şeyden sorumlu olmayacaklar, askeri mahkeme yok!” açıklamasını yapmıştı.

Bakın bu açıklama çok açık bir soykırım emridir! Bu ifadeler yukarıda bahsettiğim soykırım suçu için özel kastın varlığını ortaya koymaktadır. Bu zihniyet Heinrich Himmler’e rahmet okutacak bir pozisyon almaktır.

Bugün batılı devletler insan hakları, demokrasi nutukları çekerken, İsrail’e bir bir soykırıma destek ziyaretleri yapıyor. Böyle bir dünya düzenini görünce de Cumhurbaşkanımızın son çıkışı çok daha büyük anlam kazanıyor.

Gün cesaret günüdür. Peygamber efendimizin Hadis-i Şerif’inde söylediği gibi, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!” Bugün savaşı istemeyenlerin sesinin, savaşı isteyenlerden çok daha yüksek çıkma günüdür!