Analizden ölüyoruz…

Sade bir vatandaş gibi dinliyorum televizyon ekranlarında konuşanları. Uzmanı, uzman olmayanı, analisti, eski asker yeni TV yorumcusunu, benim gibi gazeteci-yazarları…

Ama yukarıda sıraladıklarım televizyon ekranlarında ya da köşelerde yazıp söyledikleriyle ortamı analizlerken geçen her saniyede bir Gazzeli çocuk bombalarla ölüyor. Hemen kızmayın “Ne yapalım yani cepheye mi gidelim” diye. Elbette bunu demiyorum. Yalnızca, içinde debelendiğimiz çelişkiyi ve ne yazık ki çaresizliği anlatmak istiyorum.

Şu gerçeği bir kez daha idrak ediyoruz hep birlikte:

Uluslararası hukuku güçlü olan belirliyor. Tayyip Erdoğan’ı daha iyi anlıyoruz değil mi?

Sonuçta…

Bir insanlık trajedisiyle baş başayız.

Dayanması gerçekten çok güç. 

Biliyor musunuz, dünyanın iki kutuplu olduğu dönemleri mumla arıyorum. Yani eski Sovyetler Birliği, sosyalist blok ve ABD’nin başını çektiği emperyalist Batı bloğu. Bu arada Sovyetlerle anlaşamayan Çin, Hindistan’ın öncülük ettiği üçüncü dünyacılar, ulusalcı Baas ve sosyalist-komünist ittifaklarının hâkim olduğu Arap ülkeleri, Brejnev doktrini çerçevesinde kapitalist olmayan yoldan kalkınma modeliyle Sovyetler’in desteklediği Afrika ülkeleri, Latin Amerika’nın devrimci kalkışmalarla yükselen devletleri derken öyle ya da böyle dünyada bir DENGE vardı.  ABD ve kuyruğundaki Batı emperyalizmi istediği gibi at koşturamıyordu. Vietnamlıların büyük bedeller ödeme pahasına ABD barbarlığına karşı direnip kazanmaları da emperyal saldırı altındaki ülkelerin özgüvenini artırmıştı. Üstelik Batı ülkelerinde sosyalizm yükselen değerdi. Komünist partiler iktidara oynuyorlardı. Bu ülkelerde Filistin’e karşı müthiş bir sempati vardı. Filistin Kurtuluş Örgütü FKÖ ve El Fetih’in seküler yapısı bu bağları kuvvetlendiriyordu.

Bu yıllarda Filistin-İsrail gerilimi yumuşamaya başladı, hatta az kalsın Oslo görüşmeleriyle nihai çözüme kavuşacaktı. Ancak o sıralarda çok ilginç gelişmeler oldu.Filistin yönetimini tanıyan İzak Rabin’e suikast düzenlendi. İsrail’i tanımaya karar veren Yaser Arafat ise açıklanmasa da zehirlenerek öldürüldü. Nobel alan iki barış kahramanı yok edildi. Çünkü ABD başka bir yöntem uygulamaya sokacaktı. Tek düşman olarak belledikleri Sovyet bloğuna karşı İslamcı hareketleri destekleyip büyütme politikası. Soner Yalçın’ın önceki günkü yazısını okuyun, epey bilgi var orada. Hem de özet halinde. Misal Hamas’ın kuruluşu, çok ilginç. İsrail Gazze’de hayır kurumu görüntülü Müslüman Kardeşler Mujama el İslamiye’nin kuruluşuna izin verdi. Yıl 1973’tü ve örgütün başındaki isim Şeyh Ahmet Yasin’di. Yasin’in Gazze Valisi Yitzak Segev ile ilişkisi vardı ve ortak düşmanları FKÖ’ydü.

CIA’in Sovyet işgaline karşı Afganistan’da El Kaide’nin kuruluşuna öncülük etmesi, bu örgütün mensubu mücahitleri her türlü silah, para ve teçhizatla donatması da İslamcı örgütlerin dünya çapında yaygınlaşmalarının fitilini ateşledi. Şimdi aynını YPG için yapıyor.

ABD, Batı ve İsrail’in sosyalizme karşı YEŞİL KUŞAK teorisiyle desteklediği İslamcı örgütlerin bir bumerang etkisiyle kendilerine dönmelerinin yarattığı çaresizlikleri son derece ilginç bir fotoğraf sunuyor önümüze.

Aynı güçler bu kez İslamcı örgütlerin karşı saldırılarını bahane ederek, çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç demeden bir ülkeyi ve halkını coğrafyadan silmeye azmetmiş görünüyor.

İsrail Nazilerin yaptığı YAHUDİ KATLİAMININ bir benzerini, acımasızca Filistinliler üzerinde uyguluyor. ABD de Iraklı, Afganistanlı Müslümanlara karşı aynı kanlı katliamları yapmaktan geri durmamıştı.

Evet güçlüysen tarihi de sen yazıyorsun hukuku da. Ama kendi yazdığın hukuku da istediğin gibi uyguluyorsun.

İsrail, Hamas’ı şimdiye kadar eylemleriyle kendisine dünya kamuoyu nezdinde mağduriyet sağlayabildiği için alttan alta destekledi. Ama aynı İsrail Hamas’ın bu son atağı ve verdiği zararla fayda-maliyet dengesi bakımından bir hayli zor duruma düştü. Şimdi geriye dönüşü yok. İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu ve aşırı sağcı hükümet iktidarda kalabilmek için, Gazze’yi dümdüz etmek üzere her türlü güç gösterisine başvuracak. Ancak ok yaydan çıktı artık. Bugünün kazananı yarının mağlubu olmaya mahkûm.