Anayasa değişikliği tuzağına dikkat! Aman ha!

Seçim dönemi içerisinde bulunduğumuz bugünlerde siyasilerin bölücü örgüt uzantılarından oy almak için, bölücü örgüt uzantılarının talepleri doğrultusundaAnayasa'da değişiklik” sözleri verdiklerine ya da en azından Anayasa'da değişiklik yapabileceklerinden bahsettiklerine şahit oluyoruz.

Hatta bu seçim ortamında oy şantajı yapan bölücü örgüt uzantısı siyasi yapılar kendilerinden destek isteyene ya da isteyecek adaylara “Seçilmeniz durumunda yeni bir çözüm ve müzakere süreci başlatmaya, Anayasa'yı da bizim taleplerimiz doğrultusunda değiştirmeye mecbursunuz” diyerek açık açık gözdağı vermekte ve diyet istemektedirler.

Üstelik bu kesimler “Kürt sorununun çözüm adresi olarak TBMM’yi gördüklerini” söyleyerek, Anayasa'da değişiklik taleplerine vurgu yapmaktadır.

Daha önce de yazmıştım ama görüyorum ki çoğu kimse tehlikenin pek farkında değil.

O nedenle bu şekildeki Anayasa değişikliği konusunun ne kadar tehlikeli olduğunu yazmanın ve anlatmanın büyük bir ihtiyaç ve kutsal bir vatan borcu olduğu kanaatindeyim.

Peki bölücü silahlı terör örgütleri ve siyasi yapılar Anayasa’da hangi değişikliklerin yapılmasını talep ediyorlar?

Kısaca söyleyeyim.

1. Demokratik Özerklik/Öz Yönetim adı ile önce sınır çizmeye

2.  Etnik bölücülük yaparak ayrıştırılmış halk teşkil etmeye ve bunları kurucu halk ya da etnik gruplar olarak Anayasa'ya kaydettirmeye

3.  Anayasa'ya başka dilleri resmi dil olarak ekletmeye

4.  Özerk yerel yönetim ve güvenlik güçleri teşkili ile egemen bir otorite tesis etmeye

5.  Anayasa’daki Türklük kavramını kaldırmaya çalışmaktadır

Bunun da demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemleriyle allanıp pullanıp halkımıza sunulduğunu görüyoruz.

Mesela bölücü kesimler ve mensupları;

- “Anadilde eğitim ve anadilimizin resmi devlet dili olması demokratik bir haktır”,

- “Merkezi yönetimle işler yürümüyor, federatif yapılar ve özerk bölgeler oluşturulması sorunların yerinden çözümüne katkı sağlar”,

- “Biz de bu devletin kuruluşuna emek verdik, bizim de Anayasa'da kurucu halk olarak zikredilmemiz hakkımızdır” gibi söylemleri ve talepleri sık sık dile getirirler.

Öyle de olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

Yazının sonunda bu oluşum ve temsilcilerinin, bu seçim döneminde de kendilerinden destek isteyen adaylardan oy şantajı yaparak, destekleri karşılığında yerine getirmelerini istedikleri pervasızca ve son derece cüretkâr taleplerini de belirttim.

MASUM GİBİ GÖRÜNEN BU TALEPLERİN ARKASINDA GİZLENEN ASIL AMAÇ İSE BAMBAŞKADIR

Öncelikle bölücü terör örgütleri ve siyasi yapılar bu taleplerin elde edilmesiyle Türkiye’nin istedikleri şekilde bölünmesine uygun uluslararası hukuki zemin oluşturmayı hedeflemektedir.

Yani dertleri demokrasi, insan hakları, özgürlük falan değildir, bu kisve altında amaç ülkenin parçalanması ve bölünmesi için gerekli uluslararası hukuk şartlarını oluşturmaktır.

Nasıl mı?

Çünkü Anayasa'da birden fazla resmi dil, kurucu halk, etnik grup, özel, özerk, federatif bölge tanımlandığı takdirde; o dili konuşanların, o halk veya etnik grup üyelerinin, özel, özerk, federatif bölgede yaşayanların uluslararası hukuka göre referandum yoluyla “kendi kaderini tayin” yani “ayrılma hakkına” sahip olması mümkündür.

Zira bir etnik grup ya da halk topluluğunun kendi kaderini tayin hakkına sahip olabilmesi için ulusal anayasada bu gruba özel bir statü (dil, din, bölge vs.) verilmiş olmasının tek başına yeterli olduğu uluslararası hukukta kabul gören bir görüştür.

Bu konudaki temel hukuki belgeler ise 1933 Montevideo Sözleşmesi ve Sürekli Adalet Divanı'nın 1930’da etnik gruplarla ilgili olarak yaptığı geleneksel tanımdır.

Bizler işte bu belgeleri pek bilmeyiz ama bölücüler çok iyi bilir.

Bu çerçevede uluslararası hukuk açısından bir halktan, ancak sınırları belli ayrı bir toprakta yerleşik, etnik ve kültürel özelliğiyle ayırt edilebilen bir grup insan olmaları durumunda söz edilebilir.

Görüldüğü üzere ülke içerisinde sınırları belirlenmiş bir toprak parçasında yaşamak, ayırt edici özellikleri Anayasa’da vurgulanmış olmak ayrılma hakkı için şarttır.

Ülke içerisinde özerk bölge ve federatif yapılar oluşturulmamış, bunların şu veya bu şekilde sınırları çizilmemişse, tüm ülke halkı iç içe yaşıyorsa, anayasada tek bir millet, tek bir resmi dil tanımlanmışsa uluslararası hukuk bakımından ayrı bir halkın varlığından söz edilemez.

Yani federal ve özerk bölgeler oluşturulması, anayasada birden fazla devlet dili ya da resmi dilin ve halkın zikredilmesi ayrılıkçılık için hukuki zemin oluşturur.

Bazıları bu kendi kaderini tayin referandumunun ayni oylamasının tüm ülkede ve tüm vatandaşlara yapıldığını sanıp, “Aman olsun canım, bölücüler referandumda Türkiye’de çoğunluğu elde edemezler” diyebilir.

Maalesef uygulama hiç de öyle değildir.

Çünkü “kendi kaderini tayin oylaması” sadece o tanımlanmış vatandaş grupları ve/veya o özel, özerk ya da federatif bölgede yaşayan vatandaşlar arasında yapılıyor, ülkedeki diğer vatandaşlar ise oylamaya katılamıyor.

Yani eğer anayasada bölücü örgütlerin ve siyasi uzantılarının talepleri doğrultusunda değişiklik yapılmışsa, ayrılık kararının oylanacağı referandumlara sadece:

-  Falanca dili anadili olarak belirtenler,

-  Ya da anayasada kurucu halklardan biri olan falanca halkı mensupları,

-  Ya da falanca mezhebe mensup vatandaşlar,

-   Veya uygulamaya konulan falanca özel, özerk, federatif bölge halkı mensupları oylamaya katılabilecek.

DİĞER ÇOĞUNLUK HALK NE Mİ YAPACAK? SADECE SEYREDECEK…

Anayasasına “birden fazla remi dil, birden fazla kurucu halk, etnik ve dini gruplar yazdırmadan”, “özerk veya federatif bölgeler oluşturmadan” düşüneceklerdi.

Bunları yaptıktan sonra geçmiş olsun…

İşte bu gerçekleri gören, devletler hukukunun hangi şartlarda ayrı bir devlet kurma hakkı tanıdığını bilen ve şu andaki mevcut durumda ayrılma ve bağımsızlık ilan etmelerinin hukuken de kabul görmeyeceğini anlayan bu odaklar Anayasa'da değişiklik yapılmasını adaylara siyasi destek için şart koşmaktadır.

Mesela son dönemde, 30 Mart 2023 tarihinde YSP (HDP) Eş Sözcüleri seçim beyannamelerini okuyarak, beyannamede:

- Çok kimlikli anayasa,

- Özerklik,

- Anadilde eğitim talepleri ve vaatlerinin yer aldığını söyledi.

15 Nisan 2023 tarihinde ise YSP (HDP) seçim stratejilerini şu maddelerle deklare etti:

- Kürt halkının varlığının ve kimliğinin tanınması, yapılacak anayasada yer alması.

- Kürt dilinin anaokulundan, üniversiteye kadar eğitim dili olarak kabul edilmesi ve Türkçenin yanı sıra ikinci resmi dil olarak tanınması.

- Kürtlerin, Kürt ve Kürdistan isimleriyle özgürce örgütlenmeleri ve kendilerini ifade etmelerinin önünü açan demokratik bir ortamın yaratılması.

- Kürt halkına, Kürdistan'da kendi kendilerini yönetmelerine imkân verecek bir statünün tanınması.

- Kürt halkının diğer halklarla bir arada, eşit, özgür ve onurlu bir şekilde yaşamasını güvence altına alan demokratik, çoğulcu, ademi merkeziyetçi bir anayasanın yapılması hususlarının yer aldığı söylenmişti.

- 5 Nisan 2023 tarihinde ise bir HDP sözcüsü, PKK'nın kanalına yaptığı açıklamada, Anayasa'nın ilk dört maddesinin değiştirilmesi gerektiğini söyleyerek, "Türkçeyi tek dil kabul eden, Türklüğü tek ulus olarak kabul eden bir anayasayla ilerlemek mümkün değil. Dokunulamaz maddelerle ilerlemek mümkün değil. Türkçe ve Türklüğe dokunacağız" diye açıklamalarda bulunmuştu.

Benzer açıklamalar diğer bölücü odaklar, etnik milliyetçilik yapan kesimler ve siyasi oluşumlar tarafından da yapılmakta.

Yani tarafları değişse de emelleri doğrultusundaki talepleri değişmiyor.

ŞİMDİ ANLADINIZ MI BU ANAYASA DEĞİŞİKLİK TALEPLERİ NİYE YAPILIYOR?

Bu talepleri hoş ve makul karşılayanlar ya bu tehlikenin farkında değillerdir ya da bu bölücülerle iş birliği içerisindedirler.

Mızrağı çuvala sığdıranlara ve sığdırmaya çalışanlara karşı çok uyanık olmalıyız.

Tehlike büyüktür.

Siyasi ikbal ve oy sevdası vatan sevgisinin önüne asla geçmemelidir.

Ülkemizde T.C. Anayasası’nın beka, birlik ve beraberliğimizin temellerini oluşturan değişmez hükümlerini tartışmaya ve değiştirmeye kalkanların asıl amaçları ortadadır.

ANAYASAMIZDAKİ TÜRK MİLLETİ TANIMI IRKİ VE ETNİK BİR TANIM DEĞİLDİR!

Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nde ırki, dini veya diğer şekillerde etnik bir Türklük tanımı ve kavramı yoktur, vatandaşlık bağlamında anayasal Türklük tanımı vardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk’tür! 

Bu tanımdan rahatsız olanlar asıl ırkçı, ayrılıkçı, bölücü Devlet ve Atatürk düşmanlarıdır!

Çünkü Atatürk Türk Milleti’ni kapsayıcı olarak şöyle tarif etmiştir; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına (ahalisine) Türk Milleti denir!

Bu tanıma kim karşı çıkıyorsa onlardan uzak durmak gerekir!

Biz hep birlikte Türk Milletiyiz!

Allah Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve Türk Milleti’ni korusun!