Coğrafya kaderdir ama...

Pazar günü yine alçakça, haince bir saldırıya uğradık. Beşiktaş maçının hemen öncesinde, kalabalığın normalden çok daha fazla olduğu bir saatte. Daha çok insanımızı yok edip, daha çok korku salmak istiyorlar.

Üstelik son dönemde en önemli gelir kaynağımız olan turizmi baltalamayı da amaçlıyorlar. İstanbul’un kalbinden vuruyorlar. Hainler, şerefsizler.

Saldırıdan daha 24 saat geçmeden, teröristi yakalayan emniyet güçlerini tebrik etmek gerek. Saldırının altından ise YPG/PKK çıktı.

Tam da AK Parti heyeti HDP heyetiyle görüşmüş, Aysel Tuğluk tahliyeedilmişken. Tam da Selahattin Demirtaş’ın babasını ziyaret etmesi için özel bir jet ile Diyarbakır’a gönderilmesinden sonra. Sakın kimse bana, bu zaten kanuni bir düzenleme demesin. Dünyanın hiçbir yerinde devlet istemedikçe, kanuni hakkınızı anında kullanamazsınız. Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bilgisi ve onayı olmadan, kimse Demirtaş’ı bir çırpıda özel jet ile Diyarbakır’a gönderemez.

Kürt meselesinde ılımlı bir havaya mı döneceğiz derken, bu alçak terör saldırısı geldi. Çözüm süreci başlarken de kolay başlamamıştı. Tayyip Erdoğan çok büyük siyasi riskler alarak kararlı bir duruş sergilemişti.

Bugün daha küçücük bir adım atıldı. Basit bir siyasi normalleşme. Buna bile tahammülü olmayan bir terör yapısı var karşımızda. Terör örgütlerinin başımıza bela olması coğrafi bir kader belki ama AK Parti iktidarının bütün mottosu da “Kaderin de üstünde bir kader vardır!”.

Bu terör saldırısını farklı yönden okumak gerek. Demek ki AK Parti’nin son dönemde atmış olduğu siyasi normalleşme adımları, terör odaklarını rahatsız ediyor. Terörist yapılanmaları rahatsız eden her adım da bu milletin geleceği için yapılmış bir fedakarlıktır.

Bu noktada, olay olduktan çok kısa bir süre sonra Selahattin Demirtaş’ın da amasız, fakatsız saldırıyı lanetlediğini vurgulamak gerekir. Bu duruşu da HDP’nin kendini, YPG/PKK’dan soyutlama yönelimi olarak okumak pek de yanlış olmaz.

Eline silah alıp, dağdan terörist eylemler yapan kişilerin, Kürt halkının siyasi iradesini temsil ettiği düşünülemez. HDP de kendini PKK’dan ayrıştırdıkça gerçek bir sol muhalefetin temsil noktası olacaktır.

Asla kabul edilebilir olmamakla birlikte, bir an için HDP ve PKK arasında organik bağı normal kabul ettiğimizde dahi izlenmesi gereken, PKK’nın; sivil halkın seçtiği ve denetimini yaptığı HDP iradesine göre hareket etmesidir. Türkiye’de, Kürtler açısından siyasi normalleşme ancak bu yol ile sağlanır. HDP, terör vesayetini kırmadığı sürece Kürt meselesi de çözülmemeye mahkumdur!