Erkekler duygularını ne zaman kaybetti?

Biz kadınlar, yıllar boyunca erkekleri duygusuz, anlayışsız ve kaba olmakla suçladık. Bizi dinlememelerinden, hissetmemelerinden, anlamamalarından yakındık. Haklı olduğumuz yerler de vardı elbette. Ama biraz da kendimize bakmanın zamanı gelmedi mi?

  Çünkü o anlayışsız dediğimiz erkeklerin büyük kısmı, daha çocukken ilk olarak ağlama haklarını kaybettiler. Ağladıklarında ‘kız gibi ağlama’ diyerek bastırıldılar. Güçlü olmaları, duygularını göstermemeleri öğretildi. İçine atan, ifade edemeyen, bastıran ama dışarıdan ‘dik duran’ bir kimlik geliştirdiler.

 Ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Bir gün büyüdüler, âşık oldular, evlendiler.
Karşılarındaki kadın, ‘Beni anlamıyorsun’, ‘duygusuzsun’ dediğinde, o erkek ilk kez kendini sorguladı. O an geldiğinde içinden geçeni ifade edecek bir kelime bulamayan, hissedip anlatamayan o adam, aslında sadece yaşadığı ataerkil toplumun kurbanıydı.

Bu yazı erkekleri savunmak için değil. Ama ilişkilerde anlayışı sadece bir tarafa yüklemek ne kadar sağlıklı? Bir taraf duygularını açıkça yaşamayı öğrenirken diğer taraf bastırılmışsa ilişkide gerçek bir denge kurmak mümkün mü?

Belki de önce biz kadınlar olarak, erkeklerin ‘duygu eğitimi’ almadan büyütüldüğünü fark etmeli, sonra birlikte ‘Nasıl daha açık iletişim kurarız?’ı konuşmalıyız.

Eleştirdiğimiz kadar empati kurmayı da denemeliyiz. Çünkü biz ağladığımızda kucaklanırken, onların ağlamasına bile izin verilmedi.

Ve belki de en başa dönüp şunu sormalıyız: Duygularını tanımadan büyüyen birinin kendinden önce bizi anlamasını beklemek haksızlık değil mi?