İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılında yeni bir iktisadi model

‘’Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz.’’

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Dün Hazine Maliye Bakanı Nureddin Nebati, AK Parti Tanıtım Medya Başkanı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ ve İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger ile Yeni Yüzyıl İzmir İktisat Kongresi Basın toplantısına katıldık.

1923’te toplanan İktisat Kongresi'nde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk yukarıdaki cümleyi kurarak, iktisadi olarak zafer kazanmanın önemine de işaret etmiştir. Bu büyük bir vizyondur. Bu vizyonu Atatürk Orman Çiftliği ile tarımın iktisadi bir faaliyet olduğunu gösterirken yaptığı öncülükte de görürüz.

O dönem şartlarında bu adımları atabilmek, bu adımlara öncülük etmek büyük liderlik göstergesidir. Yukardaki konuşmasına ilaveten; "Yeni Türkiye'mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü; zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir. Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir" demiştir.

Bugün ziraatın önemini su kaynaklarımızın azaldığında Covid-19 küresel salgını sebebiyle tedarik zincirlerindeki kırılma ile daha net görebiliyoruz. O gün alınan kararlar fasıla verilmeksizin uygulanabilmiş olsaydı bugün Türkiye iktisadi olarak sıkıntı yaşamaz, dünyada hakkettiği yerde Türk Milleti olarak yerini alır, BM’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği ‘’Dünya 5’ten büyüktür’’ söyleminin gereği emperyalist ülkelere karşı Hakkın temsilcisi olmak için aksiyon alabilirdi.

Maalesef Kurucu lider Atatürk’ün çizdiği istikamette ilerlemek yerine Nuri Killigil, Nuri Demirağ ve daha nice müteşebbisler yok edilmiştir.

1940’larda Batılılara hazırlatılan raporlarla Türkiye’nin sanayi üretimi yerine tarımsal üretime ağırlık vermesi telkin edilmişti. Demiryolları yerine karayollarının yapımına öncelik verilmesi de bu raporlarda yerini almıştı. Bu raporların en meşhurlarından birisi Baker raporudur. Vakit ayırıp okumanızı tavsiye ederim. Eğer o dönemde Batılı emperyalistlerin telkinleri yerine İzmir İktisat Kongresi kararları uygulanmış olsa Türkiye kendi potansiyelini açığa çıkarabilirdi.

Hâlâ Türkiye’nin, Türk Milleti’nin potansiyelini açığa çıkarmak için geç kalınmış sayılmaz. Yeni yüzyıl, Türk yüzyılı olabilir. Yeter ki buna inanıp, buna ilişkin bir vizyon ortaya koyalım.

Toplantıda Hazine ve Maliye Bakanı’nın, ‘’Teknolojinin takipçisi değil, üreticisi olacağız" söylemini o dönem ‘’Muasır medeniyetler seviyesini aşacağız’’ hedefiyle bir görebiliriz.

Türkiye İHA, SİHA, KIZILELMA ve daha birçok teknolojik ürünü ile bu vizyonu gereği önemli adımlar atmıştır. Daha iyisini de yapabilir.

ASGARİ ÜCRET ALIM GÜCÜNE YANSIR MI?

Türkiye tarihinde hiç olmadığı şekilde asgari ücrette artışlar yapıldı. 2021’de 2 bin 825 Türk Lirası iken yüzde 50,5’lik bir artışla 4 bin 253 Türk Lirası yapıldı. Geçtiğimiz yıl ilk artışa da ihtiyaç vardı. Zira, alım gücü ciddi anlamda azalmıştı. Sonra tekrar bir artışa ihtiyaç duyuldu ve bu rakam 5 bin 500 Türk Lirasına çıkarıldı. Şu anda yapılan artışla birlikte iki katına çıkmış oldu.

Asgari ücretin geçtiğimiz yıl ilk artışı ile fiyatlar da aynı oranda arttı. Daha önce de yazmıştım. Bazı marketler hem kendi fiyatları ile hem de kurdukları diğer şirketlerle bir oligopol piyasa oluşturarak fırsatçılık yapıyorlar. Bu durumla ilgili de ciddi anlamda piyasayı regüle edici adım atılmıyor.

Başta zincir marketler olmak üzere fahiş zamlar yapan bu kesim ile mücadele sadece kesilen para cezaları ile olmuyor. Yaptıklarında ısrar ederlerse belli sürelerle kapatma cezaları da verilmelidir. Başka türlü sonuç almak mümkün değil. Zira, kesilen cezalar daha sonra zam olarak yine vatandaşa yansıyor.

Bazıları da diyor ki, ‘’Serbest piyasada bu cezalar olmaz.’’ Neden olmasın? Bal gibi de olur. Piyasayı bozacak tekel oluşturacaksın sonra da buna hem devlet hem de millet seyirci kalacak. Kimse kusura bakmasın. Buna devlet seyirci kalırsa görevini yapmamış olur. Millet sessiz kalırsa dolaylı olarak soyulmasına rıza göstermiş olur.

Umarım Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken bu gibi sorunları konuşmak yerine Türk Asrı için doğru adımlar atılır.