Üç harfliler meselesi

Türkiye 2018’den beri artan gıda fiyatları üzerinden bir operasyona maruz kalıyor. Bu operasyon 2019 yerel seçimleri öncesi ‘Tanzim Satış’ çadırları ile pansuman bir çözümle aşılmış gibi oldu. Ancak, olay sadece görünüşte idi. Ne hal yasası çıktı ne de devletin ilgili makamlarınca fahiş fiyat artışına sebep olan zincir marketlerin oluşturduğu tekelleşme ile ilgili bir düzenleme yapıldı geçmiş dönemde.

Kamuoyunda oluşan tepkilerle yakın zamanda bir düzenleme yapıldı ve Resmi Gazete’de yayımlandı. Ancak, bu düzenlemenin de yeterli olduğu söylenemez. Ticaret Bakanı Mehmet Muş’un ifadesiyle ‘’200 ve üzeri şubesi bulunan zincir marketlerin fiyatlarını bakanlığa bildirmesi TÜBİTAK altyapısı da kullanarak bu verilerin karşılaştırma yapan diğer platformlarla da paylaşılıp vatandaşın daha kolay fiyat karşılaştırması yapabilmesi sağlanacak.’’ Şeklinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya bakıldığında tüm sorun fiyat karşılaştırılması gibi görünüyor. Ama aslında öyle değil.

Yaklaşık dört yıldır her platformda bu konuda oluşan denetimsizlikten bahsediyorum. Nitekim ‘üç harfli’ olarak tanımlanan zincir marketlerle ilgili de çok defa eleştirilerimi dile getirdim.  Bir boykot başlatılması ile ilgili attığım tweet de büyük karşılık buldu. 4 milyon üzerinde görüntülenme ve binlerce yorum paylaşım ve beğeni oldu. Maksadım burada bir farkındalık ortaya koymak idi. Kendi adıma da yaptım bunu.

Bu marketlerin oluşturmaya çalıştığı ‘oligopol’ piyasasına karşı kanunlarımızın yeterli gelmediği aşikâr. Zaman zaman konuştuğumuz yetkililer topu hep başka bir yere atıyor. Mesela Ticaret Bakanlığı Tarım Bakanlığına, Tarım Bakanlığı da Ticaret Bakanlığına.

Şu ana dek derde derman bir uygulama hayata konulmuş değil.

Birçok konuda olduğu gibi zincir marketlerin enflasyonu artırıcı etkisi için de aksiyon almak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düştü. Erdoğan ‘’ Ticaret Bakanımıza kabine toplantısında söyledim. Marketlerdeki fiyat farklarını gidermenin yollarını şiddetle arayın.’’ Dedi. Burada asıl konu elbette fiyat farkları değil. Oluşan ‘oligopol’ piyasa.

Bu konu şu marka bu markadan, muhafazakâr seküler olmalarından ziyade toplumun zararına olan bir hadise. Ayrıca, piyasayı bozucu da bir etkisi var. Fiyatları artırmak için bahane edilen akaryakıt fiyatları yüzde 23 düşüyor. Ancak, fiyatlar artmaya devam ediyor. Dövizin hızlı artışı bahane edilirken artık döviz artışı da sınırlı kalıyor. Ama, yine fiyatlar artıyor.

Bu ‘üç harfli’ marketlerin kendi markaları yetmiyormuş gibi başka markalarla da piyasada tekel pozisyonlarını pekiştiriyorlar.

Önceden fabrikalarla üreticilerle yaptıkları anlaşmalarla üreticilere yüksek fiyatlı yıllık anlaşmalar yapıyorlar. Ödemeler yapılıyor. Ancak, malları çekmiyor üreticinin deposunda bırakıyorlar. Üretici piyasada bir iki lira fazladan anlaşma yapma mutluluğunu yaşıyor. Bu durum ise tüketiciye yaklaşık 10 liralık bir atışa sebep oluyor.

Size verebileceğim örnekler çok ama tek bir örnekle konuyu anlatmaya çalışayım. Baldo pirinç sezonunda yani eylül ayında 21 lira. Bu market 23 liradan anlaşma yapıp tüm üretimi farklı üreticilerden piyasayı tabiri caiz ise kapatıyor. Sonra, pirinci piyasaya yavaş yavaş sürüyor. Şu anda baldo pirinç 30 lira. Bakalım ilerleyen süreçte daha kaç lira olacak.

Bazıları bu zincir marketlerin oluşturduğu ‘oligopol’ piyasayı ‘serbest’ piyasa diye savunabilir. Ancak, bu durumdan en çok zarar gören de millet olarak biz oluyoruz.

Elbette bu konuda öncelikli olarak hükümet yetkililerine görev düşüyor. Bizler de bu konuda biraz daha dikkat edip farkındalık oluşturarak bu ‘fırsatçı’ güruha ders vermeliyiz.

Bir süre bakkallardan alışveriş yapalım diyeceğim. Ancak, mahallemizdeki bakkallar da bu tekelciler tarafından kendi markalarına dönüştürülüyorlar.

Mahallenize bir bakın bakkalınız duruyor mu yerinde?