Veda etmeyi ne zaman unuttuk?

‘Ghostlamak’…

 Son zamanlarda sadece duymadık, bolca yaşadık da. Öyle sık tekrarlandı ki, artık hayatımıza işledi. Ve en tehlikelisi: normalleşti.

 İletişim çağının ortasındayız. Her an ulaşılabiliriz, bir mesaj, bir arama uzağındayız. Ama yine de asıl ihtiyacımız olan şeyi yapamıyoruz: Vedalaşmak. Peki ne zaman bu kadar korkar olduk açık konuşmaktan? Ne zaman birine ‘Bu yaptığın beni rahatsız etti’ demek bu kadar zorlaştı? Ya da ‘Artık eskisi gibi hissetmiyorum’ diyebilmek neden cesaret ister hâle geldi?

 Veda etmiyoruz çünkü yüzleşmekten kaçıyoruz. Ama farkında olmadan, kaçtığımız şeyin ta kendisi oluyoruz. Birini sessizce silerek, yok sayarak, cevap vermeyerek rahatladığımızı sanıyoruz. Oysa bıraktığımız kişi, cevapsız sorularla, kendi kendini tüketiyor.

 İşin trajik yanıysa şu: Bize aynısı yapıldığında, buz gibi bir gerçekle tanışıyoruz. Ama iş işten geçmiş oluyor. Çünkü biz de bu davranış biçimini içselleştirerek, toplumun damarlarına zerk etmiş oluyoruz. Bir veda etmek, bir cümle kurmak, bir açıklama yapmak… Bunlar zayıflık değil; hâlâ içimizde bir yerlerde taşıdığımız saygının son kırıntısı.