Flörtünü doğru seçmeyen terapistini seçer!

Ben netlik insanıyım. İçinde olduğum her durumda, işte de ilişkide de net olmak isterim. Ama geldiğimiz noktada, özellikle ilişkilerde bunu kaybettiğimizi görüyorum.

Açık ilişkiyi normalleştirecek kadar henüz rayımızdan çıkmasak da, ‘Her şeyi yaşayalım ama sevgili olmayalım’ düşüncesi, toplum olarak – özellikle son jenerasyonda – çok hakim.
Hani şu ‘Çıkma teklifi geri gelsin’ fikrini ortaya atan kişi var ya, o kadar haklı ki. Önceden bir şeylerin başı sonu belliydi. Hoşlandığımız insana mendil atarak flörtleşme evresine geri dönelim elbette ki istemiyoruz, ama bir ilişkinin sınırları olarak başladığımız ve bittiğimiz noktanın belli olması da bir nimet olmasın gerçekten.

Ya biz önce bir ilişkiye başlama noktamızı kaybettik, sonra da veda noktasını. Veda etmiyoruz birbirimize.

Arkadaşım bir sabah kalkıyoruz, hayatımızda olduğunu sandığımız adam/kadın ortada yok. Mesaj atıyorsun, arıyorsun… cevap yok. Sonra başlasın kendini sorgulamalar, efendim özgüven kırılması vs. He… Alıştık mı? Evet, buna da alıştık. Ama alışmak çözüm değil, sadece duyguların üzerini örtmek.

Bir şeyin ne zaman başladığını bilmiyorsak, ne zaman bittiğini de anlayamıyoruz. Adı konmamış her bağ, içimizde asılı kalıyor. Biten mi oldu, ara mı verildi, yoksa hiç başlamamış mıydı? İşte bu muğlaklık… en çok da insanın kendiyle bağını zedeliyor. Belki de bu yüzden artık biriyle tanıştığımızda 'Niyetin ne?' diye sormak, gereksiz değil. Çünkü her şeyin hızla tüketildiği bir çağda, net olmak lüks değil, bir ihtiyaç.