“Kanımız yurt dışına satılıyor, DNA’mız kopyalanıyor” iddiaları ve arkasındaki ilaç şirketleri

Önce şunu bilelim.

İnsanlar arasındaki DNA benzerliği yüzde 99,50 oranında. İki kardeş arasında ise yüzde 99,95 civarında. Ancak kardeşler arasında geri kalan yüzde 0,05'in yüzde 50'si aynıdır. DNA testiyle kardeş olup olmadığınızın sonucu da işte bu 0,05’in yüzde 50’sindeki yüzde 99’un çakışmasıyla anlaşılır.

Dolayısıyla kişisel ya da hastalık bilgileri olmadan DNA verilerinizin birilerinin elinde olmasının hiçbir anlamı yok.

Son günlerde “Plazmalarımız satılıyor. Böylece DNA’larımız kopyalanıp, genetik kodlarımız şifrelenip kaydediliyor. Genetik ve biyolojik verilerimizi diğer ülkeler bize karşı kullanılacaklar” içerikli bir tuhaf kampanya başlatıldı ya ondan bu bilgiyi verdim. Bazı milletvekilleri ve bir takım tutulmuş Youtube yayıncıları bunun öncülüğünü yapıyor, komplo meraklısı çok sayıda muhalif de bu embesilliği satın alıyor.

Şu akıllarına bile gelmiyor.

Ülkemiz dışında yaşayan ve bizlerle genetik kardeş olan Türk soyluların toplam nüfusu ülkemizdekinden iki kat fazla. Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşı sayısı da 6 milyonun üzerinde. Bu insanların her gün binlercesi yaşadıkları ülkelerde sağlık hizmeti almakta, ameliyat olmakta, kan bağışı yapmakta, hastalık analizi için kan vermekte. Aynı durum ülkemizde yaşayan Avrupa vatandaşları için de geçerli. Kısaca günümüzde her gelişmiş ülke, rahatlıkla bir başka ırkın genetik materyaline ulaşma imkânına sahip.

Öne atılıp sosyal medyada yaygara koparanlar her ne kadar yüzde 98,77 oranında DNA benzerliği gösterdikleri canlılardan olsalar da onların ipini tutanların hayli akıllı olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

ULUSLARARASI İLAÇ ŞİRKETLERİ’nden ve Türkiye’deki ithalatçı firmalardan bahsediyorum.

Tam 29 şirket.

Bu ilaç şirketleri yakında Türkiye’deki BÜYÜK BİR GELİR KAPISINDAN mahrum kalacaklar.

Çünkü önce bir takım aksaklıklarla başlasa da şu anda bir sonuca ulaşmak üzere olan PLAZMADAN İLAÇ ÜRETİMİNDE artık son noktaya gelindi. Uluslararası ilaç şirketleri ve ithalatçı firmalar kafa bulandırarak bunu mümkün olduğunca geciktirmeye çalışıyorlar. Tabii onlarla birlikte ithal ilaçların kâr oranı yüksek olduğu için Eczacılar Birliği de rahatsız. Düşünün, her yıl yurt dışına giden para 4-5 milyar lirayı buluyor.

Yaklaşık bir yıl sonra bu ilaçları biz üretmeye başladığımızda ve ihracatı da eklediğimizde millî ilaç sanayiimizde önemli bir aşama kaydedilmiş olacak.

Önceki günkü yazımda anlatmıştım.

Kandan ÜÇ ÜRÜN elde edilir:

Plazma, Eritrosit ve Trombosit…

Eritrosit ve Trombosit, lenfoma, karaciğer yetmezlikleri, lösemi, viral hastalıklar gibi pek çok hastalıkta tedavi edici olarak kullanılmakta.

Bu ürünler başta Kızılay pek çok hastanede de özel olarak Aferez merkezlerinde elde edilmekte.

Ancak Türkiye’deki hastaların tedavisinde gerekli olan bu üç üründen en az PLAZMA kullanılmakta. Plazma içerisinde hastaların ihtiyaç duyduğu ve tamamı yurt dışından ithal edilen çok değerli ETKİN İLAÇ MADDELERİ var. İşte o ilaçları Türkiye ne yazık ki üretemiyor. Bu yüzden elde edilen plazmaların yüzde 95’i çöpe gidiyor. Oysa tamamen dışa bağımlı olduğumuz bu ürünler stratejik öneme sahip. Yoklukları halinde sonucu ölüme kadar varan hastalıkların tedavisinde etkin rolleri var.

Aşağıdaki görüntüde o ilaçlardan biri var. Fiyatına dikkat edin.

“Kanımız yurt dışına satılıyor, DNA’mız kopyalanıyor” iddiaları ve arkasındaki ilaç şirketleri - Resim : 1Fiyatı gördünüz: Bir hemofili hastası için sıradan bir kanamada bundan 20 adet kullanılıyor. Bir defada 107 bin 400 lira. Düşünün ki ayda bir kaç kez kanayan hastalar var... Bu paralar nereye gidiyor sizce? Uluslararası ilaç firmalarına ve bu ilaçları ithal eden şirketlere tabii.

Yukarıda sözünü ettiğim “DNA’larımız satılıyor” tarzı asılsız iddiaların sebebi aşağıda anlatacaklarımda saklı.

Bu ilaçların ithali yerine üç yıl önce, Sağlık Bakanlığı PLAZMA’DAN MİLLÎ KAN İLAÇLARI ÜRETME PROJESİ kapsamında; albümin, immunglobulin, No kan pıhtılaşma faktörleri gibi ürünlerin ülkemizde üretimi için Kızılay ile plazma temini konusunda görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler sonucunda projenin Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yürütülmesi kararlaştırıldı, gerçekleştirilen ihale neticesinde SGK ile Maxicells İlaç Şanayii A.Ş. arasında 15 Eylül 2017 tarihinde plazma ürünleri elde edilmesi projesi için sözleşme imzalandı.

Sözleşmeye göre Sağlık Bakanlığı üretim yerini ve ürünleri ruhsatlandıracak, Sosyal Güvenlik Kurumu projenin takibini, ürünlerin satın alınmasını yapacak, Türk Kızılayı da bağışçılardan elde ettiği kanlarla Plazma üretecekti.

Maxicells İlaç Sanayii A.Ş. ise plazmayı işleyip ilaç elde edecekti.

Hedef, Türkiye’ye milyarlarca liraya mal olan İTHAL İLAÇLARIN YERİNE MİLLÎ İLAÇLARI üretmekti.

Maxicell İlaç Sanayii A.Ş. şirketinin sahipleri ise Sancak ailesiydi. Yani Ethem Sancak ve Murat Sancak kardeşler. Ethem ve Murat Sancak sağlık sektöründe var olan iki isim aynı zamanda. Bildiğim 16 hastaneleri var. Geçmişte dünyanın en büyük 10 ilaç dağıtımcısı olan Hedef Alliance’ın sahiplerindendi ve hisselerini 2002’de 750 milyon dolara İngilizlere satmışlardı.

Maxicells, yatırımlarına 2018 yılında başladı. Silivri’de 65 dönüm arazi alındı. Şirketin iki yıl süren ihale sürecindeki konsorsiyum ortağı ünlü Alman BIOTEST AG şirketiydi.

Yazmadan önce Murat Sancak ile konuştum.

Biotest AG ile teknoloji transferi konusunda anlaşma yapılmış ama üretim aşamasındaki rolünün yalnızca altı yıl süreyle danışmanlık olmasında karara varılmış. Amaç tabii ki Türkiye’nin ilk kan ürünleri biyolojik laboratuvarını kurmak, hemofili, belirli enfeksiyonlar, eklem iltihabı, kan kanseri ve diğer bağışıklık sistemi hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçları üretmek ve hasta sahiplerine ulaştırmak.

Ancak üretim tesisleri bir türlü açılamadı.

Murat Sancak gecikmenin sebebini de anlattı:

“Ancak araya Pandemi girdi, sınır kapıları kapatıldı ve yatırım gecikti. Bu arada Tahkim Kurulu başvurumuz üzerine bitirme süresini 20 ay uzattı. Şimdi üretim tesisi fiziki olarak tamamlanmış durumda. Birkaç haftaya kadar içine üretim aparatları konulacak.”

Bu arada gecikmenin bir diğer nedeni plazma temininin yapılacağı Kızılay’ın bu süre zarfında Avrupa Medikal Otoritesi EMA’dan, yani akreditasyon kuruluşunun kalite denetiminden geçmeyi beklemesiydi.

Dün Kızılay Başkanı Kerem Kınık’a da sordum aynı konuyu. Off the record anlattıklarının dışındakileri yazayım. Bir kere Kızılay EMA’nın akreditasyon sürecinden geçti. Şu anda plazma üretimi için elinde yetki var.

Murat Sancak ise “Yurt dışına plazma gönderiliyor” iddiaları karşısında özellikle altını çizerek şunları anlattı:

“Bizim ihaleyi birlikte aldığımız Alman partner şirketine plazma gönderip ilaç üretimi için gerekli sonuçları alma hakkımız var. Maxicells olarak projenin ikinci safhası olan plazma fraksinasyon aşaması (Taze Donmuş Plazma üretimi) için (*) plazmaların yurt dışına çıkması doğrultusunda Sağlık Bakanlığı’na izin yazısı yazdık. Bir buçuk yıl süren denetim ve raporlar sonucunda geçen Temmuz ayında onay verildi ve şartlar belirlendi. Buna rağmen bekleme süresinde ilaç üretimi için gereken plazmanın depolanmasına başlanmadı. Yurt dışına herhangi bir kan bileşeni gönderilmedi. “

Yani söylenenlerin tamamı iftiraydı. Yerli ilaç üretimi işlerini “sekteye” uğratacaktı. İlaç şirketleri, onlardan nemalanan honariumcu hocalar, satışlardan gelir elde eden birliklerin ve sosyal medyadaki kuklalarının günlerdir Kızılay nefreti kusmalarının sebebi buydu.

Halbuki kendi plazmamızdan kan ürünlerini yerli ve milli olarak ürettiğimizde her yıl milyarlarca lira ülkemizde kalacak. Murat Sancak devletle ithal ilaçlara ödediğinin yüzde 40 altında bir fiyatla; 69 liraya anlaştıklarını da belirtti bu arada. Yani ilaç halkın kullanımına çok daha ucuz biçimde sunulacağı gibi döviz kaybı da yaşanmayacak. Sonuçta bu millî ilaç yine eczacılar aracılığıyla tüketici ile buluşacak ve onlar da kazanacak.

SON DURUM: MAXİCELLS ÜRETİMDEN ÇEKİLDİ, ÜRETİMİ KIZILAY DEVRALDI

Şu anda Kızılay’ın elinde plazma üretimi için elinde yetki var. Üretim tesisi kuruldu, cihazlar ve makineler yerleştiriliyor.

Murat Sancak çok açık yüreklilikle kendilerinin Maxicells olarak üretimden çekildiklerini, tüm üretim süreçlerini Kızılay’ın üstlendiğini, bu konuda Kızılay ve SGK ile mutabık kaldıklarını bildirdi. Şimdi iş Kızılay’ın sözleşmeyi de devralmasına kaldı. Ama araya büyük deprem felaketi girdi.

Murat Bey'e “Sizin rolünüz ne olacak” diye sordum. Sadece danışmanlık vereceklerini söyledi.

Hele şu yüzyılın felaketinin yol açtığı yıkımdan bir toparlanalım, ondan sonra.

(*) https://www.maxicells.com.tr/plazma-hakkinda-merak-edilenler