Çocuk faillerin işlediği cinayetlere çok sık tanık olmaya başladık. Geçtiğimiz Ocak ayında İstanbul’da 15 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi, akranları tarafından öldürüldü. Henüz bu acının yankıları sürerken önceki gün Ankara’da 23 yaşındaki Hakan Çakır, 14 ve 17 yaşındaki iki kardeş tarafından bıçaklandı ve hayatını kaybetti. Bu iki adli vaka gençlerin ve çocukların hangi koşullarda suça sürüklendiğini ve yasaların bu konuda nasıl açıklar barındırdığını gösteren çarpıcı örneklerdir.
Minguzzi’yi öldüren çocukların kalaşnikoflarla poz vererek bu görüntüleri sosyal medyada paylaşmaları ve Hakan Çakır’ın katil zanlılarının daha önce bir kişinin kulağını kesip yine sosyal medyada sergilemeleri, şiddetin bireysel bir eylem olmanın ötesine geçerek örgütlü ve gösteri niteliği taşıyan bir kültürel pratik haline dönüştüğünü işaret etmektedir. Ayrıca bu durum, gençler arasında şiddetin meşrulaştırıldığı ve hatta toplumsal statü kazanma aracı olarak içselleştirildiğine dair tehlikeli bir göstergedir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, siyaset ve hukuk gündemini sarsan bir iddia ortaya attı. İBB soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Murat Kapki’nin, cezaevinde avukat Mücahit Birinci tarafından ziyaret edildiğini ve kendisine önceden hazırlanmış bir ifade metnini imzalaması karşılığında 2 milyon dolar teklif edildiğini öne sürdü.
İddialar üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı resen soruşturma başlattı. AK Parti Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ise sert bir açıklama yaparak, “Adaleti etkilemeye çalışanlar alçaktır, şerefsizdir” ifadelerini kullandı. Bu gelişmeler, meselenin hem siyasi hem de hukuki boyutunu ilgilendiren son derece hassas ve hukuk sistemindeki yapısal sorunların artık görmezden gelinemez bir noktaya ulaştığını ortaya koymaktadır.
Hz. Nuh’a tufanın geleceği bildirildiğinde “dua et, bekle” denmedi. Ona “sağlam bir gemi yap” denildi. Hz. Yusuf’a yedi yıl sürecek kıtlığın haberi geldiğinde “tevekkül et, Allah kerimdir” denmedi. O, yedi yıl boyunca ambarlarını doldurdu ve halkını açlıktan korudu. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet (s.a.v.) hicrete çıktığında “Allah yardım eder” deyip yola koyulmadı. Yol rehberini tuttu, devesini hazırladı, güzergâhını belirledi.
Dini hassasiyeti olan kesimler, çoğu zaman dua etmeyi yeterli görüp fiilî sebepleri ikinci plana atıyor. Oysa Peygamber Efendimiz’in “önce deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 60) hadisi, duanın tedbirin yerine geçmeyeceğini çok net ortaya koyuyor. Tevekkül; tembellik, tedbirsizlik ve kaderciliğin bahanesi değildir.
2025 yılı tarım açısından zorlu bir takvimle ilerliyor. Kış aylarında yaşanan ani don olaylarının ardından, bahar ve yaz döneminde etkili olan kuraklık, başta Trakya, İç Anadolu ve Güneydoğu gibi tarım bölgelerinde ciddi üretim kayıplarına neden oldu. Bu duruma bir de su kaynaklarındaki yetersizlik eklenince, çiftçiler bir sezon içinde üç ayrı sınavdan geçmek zorunda kaldı: Don, kuraklık ve su sorunu.
Kuraklık artık sadece yağış eksikliği değil suyun kontrolsüz, düzensiz ve plansız bir şekilde doğaya geri dönmesini de kapsıyor. Bu da üretici için hem susuzlukla hem de sel riskiyle aynı anda mücadele etmek zorunda kalması demektir. Toprak ya kavruluyor ya da sürüklenip gidiyor; arada verim alınabilecek bir denge kalmıyor.
Patlak veren sahte diploma skandalı, basit bir anlatımla tarif edilemeyecek kadar vahim bir tabloyu gözler önüne serdi. Bu durum devletin sistemine sızan ve işleyişini derinden sarsan yapısal bir sorunu ortaya koyuyor. Sahte diplomalarla akademik unvanlar elde eden, kamu kurumlarında görev alan veya meslek gruplarına dâhil olan kişilerin varlığı, ülkenin kalkınmasının ve gelişmesinin önüne ket vuran büyük bir facianın habercisi...
Bu işin içinden nasıl çıkılacak?
"Terörsüz Türkiye Süreci", Türkiye'nin güvenlik politikasında çok boyutlu bir dönüşümü ifade etmektedir. Bu süreç, iç güvenliğin sağlanmasıyla sınırlı kalmayıp, sınır ötesi tehditlerin de etkili yönetilmesini, bölgesel istikrarın korunmasını ve diplomatik ilişkilerin yeni parametrelerle şekillendirilmesini de kapsamaktadır.
Türkiye son 40 yıldır terörle mücadelesini sınırlarının ötesinde de sürdürmek zorunda kalmıştır. Bu durum, özellikle PKK'nın zamanla farklı türev yapılar oluşturarak çok merkezli ve çok aktörlü bir tehdit haline dönüşmesiyle daha da karmaşık bir hâl almıştır.
Çocukluğumda kurban bayramlarının değişmez bir geleneği vardı: Kurban derileri, Türk Hava Kurumu’na bağışlanırdı. O zamanlar bunun ne anlama geldiğini tam olarak bilmesek de, THK'nın "göklere dair" bir şey olduğu anlayabiliyorduk. Zamanla büyüdük ve o bağışların, bir kurumun ayakta kalabilmesi için toplumsal dayanışmanın bir parçası olduğunu fark ettik.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, Türk Hava Kurumu'nun o güçlü toplumsal ve stratejik anlamını büyük ölçüde yitirmiş olduğunu görüyoruz. Bir zamanlar yerli havacılığın öncüsü olan, kamuoyunda saygın bir yeri bulunan kurum, kayyum yönetimiyle, mali sorunlarla, taşınmazların satışı gibi çeşitli iddialarla gündeme geliyor ve her orman yangınında tartışmaların odağında yer alıyor.
Adaletin terazisini elinden düşürüp kalabalığın öfkesine teslim eden “linç kültürü” giderek daha tehlikeli bir hâl alıyor. MHP Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, tam da bu noktaya parmak basarak TV kanallarını ve sosyal medyayı uyardı:
“Hiçbir ahlaki disipline bağlı olmayan sosyal medya mahkemeleri, hukuka ve adalete zarar veriyor. İddianamesi dahi yazılmamış dosyalarla ilgili değerlendirmeler yapılırken ekranlarda peş peşe hüküm cümlelerinin kurulduğunu görüyoruz.”
Altan Öymen, Türk basınının ve Türk siyasetinin saygın isimlerinden biri oldu. Onu tanımlarken birkaç kelime öne çıkar: dürüst, güler yüzlü, nazik, ilkeli, kültürlü, vatanperver, demokrat, aydın. 93 yıllık ömrüne gazeteciliği, siyasetçiliği, yazarlığı ve en önemlisi fikir insanlığını sığdıran Altan Öymen artık aramızda olmasa da bu toprakların hafızasında yaşamaya devam edecek.
Öymen'in 93 yıllık ömrü, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasiyle, basın özgürlüğüyle ve hukukla imtihanının da tanıklık öyküsüdür. Ne zaman karanlık bastırsa, o hem tanıktı hem de söz sahibiydi. Kalemiyle direndi, susmayarak hatırlattı.
İsrail'in Suriye'nin güneyine, özellikle Süveyda civarına gerçekleştirdiği hava saldırıları, “Dürzilere destek” başlığı altında uluslararası kamuoyunda yankı uyandırdı. Bu müdahalenin arka planında çok daha derin jeopolitik dinamikler yatıyor. Dürzilerin Suriye'deki kırılgan durumu, İsrail'in işgal girişimleri ve yayılmacı politikaları ve Türkiye'nin bölgeyle olan bağlantıları bu gelişmeleri daha dikkatle izlememizi gerektiriyor.
Öncelikle Dürziler kimdir, nereden gelirler bir tanımaya çalışalım.
Fransa’dayım. Lyon’dan Paris'e uzanan hızlı tren yolculuğum, zihnimdeki birçok karşılaştırmayı da ardında bırakıyor. Türkiye'den uçakla Lyon'a inene kadar geçtiğim güzergâhta hep aynı manzarayla karşılaştım. Bulgaristan'dan başlayarak Avrupa'nın içine doğru ilerledikçe tarım arazilerinin verimliliği ve düzeni dikkat çekiyor. Geniş ovalar, modern tarım teknikleriyle işlenmiş, nizam içinde dizilmiş köyler ve doğayla uyumlu yerleşim birimleri… Avrupa’nın tarıma ve hayvancılığa verdiği değeri görmekle kalmıyor, adeta yaşıyorsunuz.
Market raflarında yüzlerce çeşit süt ürünü, peynirler, gıda enflasyonunu dengeleyen bir ekonomi ve doğayla insan arasında kurulmuş hassas bir denge göze çarpıyor. Tüm bunlar planlamanın, stratejik yönetimin ve üretime verilen önemin somut birer sonucu. Bu anlamda Avrupa'nın örnek alınacak pek çok yönü olduğu muhakkak...
İsrail'in dün sabah Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 54 Filistinli daha yaşamını yitirdi. Ölümler artıyor, yetim kalan çocukların gözyaşları dinmiyor, açlık sefalet sürüyor. Dünya kamuoyu bu vahşeti kınarken, utanç verici bir sahneye tanıklık ettik: Avrupalı bazı “imamlar”, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u ziyaret etti.
Başlarında Hassen Chalghoumi'nin bulunduğu grup, Herzog’un konutunda ilahiler eşliğinde İsrail'e övgü dolu mesajlar verirken, Gazze’deki camiler enkaza dönmüş, çocukların cansız bedenleri sokaklarda bulunuyordu. Peki bu nasıl bir tezat?
Öyle insanlar vardır ki, yaşarken rahat etmez, ettirmez de…Onların varlığı sistemin içinde istenmez. Yerleşmiş düzene, ezberlenmiş yalanlara, cehalete, sömürüye karşı ayağa kalkarlar. Nihat Genç işte o insanlardandı.
Bir süredir akciğer kanseriyle mücadele ediyordu. Mücadele, onun için yeni bir şey değildi. Ömrü boyunca mücadele etti. Bugün, o mücadele sessizce sona erdi. Fakat ardında kalan, basit bir veda cümlesinden fazlası...
Yaz mevsimi ne yazık ki orman yangınlarını da beraberinde getirdi. Haziran ayı itibarıyla Türkiye, son yılların en yoğun orman yangını sezonlarından birini yaşıyor. Özellikle İzmir’in Seferihisar, Menderes, Doğanbey ve Gümüldür bölgelerinde başlayan yangınlar rüzgârın da etkisiyle geniş alanlara yayıldı; 50 binden fazla vatandaş tedbir amaçlı tahliye edildi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre sadece İzmir’deki ormanlık alanlarda yüksek güvenilirlik seviyesinde 26’dan fazla VIIRS yangın alarmı kaydedildi.
Öte yandan Mersin’in Bozyazı ilçesi, Sakarya, Balıkesir ve Bilecik gibi farklı noktalarda da orman yangınlarıyla amansız bir mücadele yürütülüyor. Binlerce hektar alan küle dönerken, insanların belleği, yaşam alanı ve geleceğe dair umutları da zarar gördü. Mersin Bozyazı, Sakarya, Bilecik ve Balıkesir gibi farklı noktalarda da yangınlara karşı hızlı ve kapsamlı müdahaleler gerçekleştirildi. Tarım ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda; 27 uçak, 105 helikopter, 14 İHA, 6.000’den fazla arazöz ve 25 binin üzerinde personelle sahada büyük bir mücadele yürütüldü.
Ortadoğu haritası, zamanın yıpratıcı akışıyla şekillenen bir satranç tahtası gibi… Devletler kuruldu, dağıldı, rejimler geldi geçti. Bölgede kurulan devletler, küresel güç dengelerinin sömürgecilik hesaplarına göre şekillendi. Kimisi tarihe karıştı, kimisi krizlerle devinim içinde varlığını sürdürdü. Her yeni dönem, bölgeyi yeniden yorumlamayı zorunlu kıldı.
Bu kırılgan ve çok aktörlü coğrafyada İran örneği özel bir dikkat gerektiriyor. İran, köklü tarihi, kültürel sürekliliği ve toplumsal refleksleriyle bölgesel gelişmelere farklı biçimde yanıt veren nadir örneklerden biridir.