Av. Bışar Özbey

Av. Bışar Özbey

bisar.ozbey@tv100.com.tr

Son Yazıları

Kadınlar İnsandır, Biz İnsanoğlu

Böyle günlerin, bizim gibi ülkelerde anlam ve önemi çok büyük. Çünkü ülkemizin en büyük sorunlarından bir tanesi, kadınlarımızın yaşadığı problemler ve ne yazık ki konuştuğumuz şey hala kadınlarımızın yaşam hakkı. Gün geçmiyor ki yeni bir kadın cinayeti yaşamayalım. Öyle acı ki bu. Hepimiz bir ananın, bir kadının evladı olduğumuzu unutuyoruz. Kendi anamızın tırnağına zarar gelse dünyayı yıkacakken, evlatlarımızın anasına kıyabiliyoruz. Hukuki pek çok tedbirimiz, İstanbul Sözleşmesinden çıksak dahi hala var. Ama sorun bir türlü çözülmüyor. Kadına şiddet hatta cinayet…

İstanbul sözleşmesi tartışmalarına sıkışıp kalıyoruz kadınlarımızın yaşadığı zorlukları konuşurken. İstanbul Sözleşmesini de ne yazık ki belli grupların manipülasyonuna kurban verdik. Kaldı ki, İstanbul Sözleşmesi varken, kadına şiddet ve kadın cinayetlerini de tam anlamıyla durdurabildiğimiz söylenemez. İşte tam da bu yüzden sorunu çok iyi tanımlayıp çözümü de buna göre bulmamız şart

Yazının Devamı

Buradan geri dönüş yok!

Altı siyasi parti, güçlendirilmiş parlementer sisteme ilişkin, mutabık kalmış oldukları metni kamuoyuna açıkladılar ve tüm Türkiye’nin gözü önünde imzaladılar. Artık bu noktadan geri dönüş yok. Hatta bu masada olan hiçbir siyasi parti, dünden sonra ben millet ittifakında olmayacağım diyemez.

Bende dün TV100 adına, güçlendirilmiş parlementer sistemin tanıtımı için düzenlenen organizasyondaydım. Ankar, Bilkent Otel ve Konferans Merkezi seçilmişti. Bu salonda 20 yıl önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyerek Ak Parti’nin kuruluşunu açıklamış ve gerçekten de ülkemizde bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı.

Yazının Devamı

Ne-O Hitler

Milli mücadele kahramanlarının destansı başarısıyla Sevr hiç yürürlüğe girmeden Lozan ile önümüze baktık. Ancak Almanlar Versay Antlaşmasının ağır şartlarıyla yaşamak zorunda kaldı.

Bu antlaşma Almanya’da ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı beraberinde getirdi. Almanlar için Versay Antlaşması “ihanet” olarak kabul edildi. Bu karışık ortam milliyetçilik akımını hortlattı. Sonuç olarak Nazi Partisi iktidara geldi. Hitler’in siyasete ilgisi ve hırsının temelinde Versay Antlaşması olduğu söylenir. Almanlar Versay Antlaşmasıyla resmi olarak 20 yıl yaşadılar.

Yazının Devamı

Osman Kavala Davası

Osman Kavala dosyası yönünden ihlallerin hala devam edip etmediğinin tasdiki için dosyayı AİHM’e gönderdi. Bu köşede de yazdım ve şu soruyu yöneltmiştim; Osman Kavala’yı tutuksuz yargılayıp, adli kontrole tabi tutsak ne kaybederiz ?

Bu bakış açısıyla dün Osman Kavala dosyasından gelecek kararı bekledim. Türkiye, Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi’ne yaptığı savunmaya gerekçe olarak, Osman Kavala’nın AİHM’e konu davadan tahliye edildiğini, başka bir dosyadan dolayı tutukluluk halinin devam ettiğini bildirmişti. Daha önce yine bu köşede yazmış olduğum 30.11.2021 tarihli yazımda da detaylı olarak ifade etmiştim. Dört ayrı dosya birleştirildi ve Kavala’nın yargılanması tek dosya üzerinden devam ediliyor. Yani Bakanlar Komitesi, bu haliyle Kavala’nın başka bir ceza dosyasından dolayı tutuklu olduğunu hiçbir şekilde kabul edemezdi. Nitekim öyle de oldu ve Türkiye’ nin bu savunmalarına itibar edilmedi. İhraç protokolü devam ettirildi.

Yazının Devamı

Geççek

Bir yol var, bilirimYürürüm, yürürüm, yol sensizBir yer var bilirimGiderim, orda her şey renksizZaman geçerkenBenden çalarkenDağıtıp saçarkenUmutlarımı savurupHayat yiterkenKoşup kaçarkenBeni iterken biliyorumGeçecek, geçecekHer şey yine bitecek, bitecekBu yağmurlar dinecek, dinecek Diyor megastarımız. Hepimizin hayatında derin iz bırakan bir sanatçı Tarkan. Çok büyük işler yapmış. Ancak bu şarkıyı Tarkan’ın yazma amacı dışında dinlediğimde şok oldum. Allah aşkınıza yeni bir popçu bu şarkıyı çıkış şarkısı olarak söylese kaç kişi dinler? Bir defa “Geççek” diye bir şarkı ismi olmaz. Olur ama bir genç popçu bu isimle şarkı çıkarsa alay konusu olur. Açık konuşmak gerek. Tarkan üretim kısırlığı yaşıyor. Benim beğendiğim son şarkısı 2010 yılına ait. 90’lı yıllar ve 2000’li yılların başındaki her yıla en az üç dört tane hit şarkıyla giren Tarkan yok. Tarkan’ın 2005 yılındaki “Ayrılık Zor” şarkısı ve 2010 yılındaki “Sevdanın Son Vuruşu” dışındaki şarkılarından sonra, son 17 yıldır çıkardığı tüm şarkılar fiyasko. Bakın kötü demiyorum fiyasko. Hala 30 sene önce söylemiş olduğu sağlam şarkıların ekmeğini yiyor. Bu yeni nesil müzik işleri Tarkan’a yaramadı. Tarkan güçlü orkestraların sanatçısı. “Unutmamalı”, “Dön Bebeğim”, “Sen Başkasın”, “İnci Tanem”, “İkimizin Yerine”… Allah aşkınıza soruyorum; Tarkan şu anda bu efsaneleri üretiyor mu? Ya da üretenlerle çalışıyor mu? Muhalif kanat şarkıyı sahiplendi. Millet ittifakının seçim şarkısı gibi benimsenebilir. Nitekim Meral Akşener ilk hamleyi yaptı. Elbette ki beğenenler de olabilir şarkıyı. Ancak sadece muhaliflere mesaj veriyor imajıyla bir şarkıya çok iyiymiş gibi muamele yapmak pek çok genç şarkıcıya da haksızlık. Muhalefetin şarkıyı sahiplenmesi üzerine çok dinlenmesi olası. Ama benim gibi düşünenlere bu şarkıyı dinledikten sonra kendilerini rahatlatmak için “Kuzu Kuzu” şarkısını dinlemelerini tavsiye ediyorum.

Yazının Devamı

28 Şubat

Çevik Bir’in deyimiyle demokrasiye balans ayarı verilmişti. Buna göre askerler doğrudan yönetime el koymuyor, bunun yerine hükümeti deyim yerindeyse felç ediyordu. Medya, yargı, sivil toplum kuruluşları hep birlikte hareket ediyor ve gücü ele geçirip, toplumun çoğunluğuna deyim yerindeyse zulüm ediyorlardı. Faili meçhuller, susurluk olayı, batık bankalar, saadet zincirleri hep bu dönemin sonuçlarıydı. Ülkemiz çok şükür 3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerle Anadolu İhtilali yaptı ve 28 Şubat zihniyetini sandığa gömdü.

Geçtiğimiz cumartesi ise muhalefet partilerinden altı lider bir araya geldi. Kılıçdaroğlu ev sahipliği yapıyordu. Çok konuşulmuştu masada oturma düzeni. Yuvarlak bir masayla bu sorun çok ustaca çözüldü. Basına verilen görüntülerde ise herhangi bir anlam, ima çıkarmak çok zor.

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanı üçüncü kez seçilebilir mi?

Cumhurbaşkanı’nın seçilebilmesi için ancak erken seçim olması gerektiğini ve eğer seçilirse son görev süresi olacağını söyledi. Kanadoğlu, hukuk tarihimizin en büyük kara lekelerinden birinin fikir babası. Bu sebeple özellikle genç hukukçularımızın konuya dair kafalarında bir soru işareti varsa, Kanadoğlu’nun söylemlerini pekte ciddiye almamalarını tavsiye ederim.

Peki neden cumhurbaşkanı tekrar aday olabilir mi tartışmaları var? Anayasanın 101. maddesinin 2. fıkrasında “bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü mevcut. Zaten Kanadoğlu gibi suni gündemciler tam da bu hükme dayanıyor. Çünkü 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ardından, 12. Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014 tarihinde göreve geldi. Önemle vurgulamak gerekir ki 12. cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında ülke parlementer sistem ile yönetiliyordu. Yani Seçilmiş bir başbakan ve bakanları mevcuttu. Cumhurbaşkanı ise şu ankinin aksine daha sembolik görevlere sahipti. Yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi iradesi dışında görev süresi son bulmuş oldu. Burayı vurgulamakta yarar var. Çünkü suni gündemcilerin iddiasına göre cumhurbaşkanı 2014 ve 2018 de iki kez seçilerek Anayasa gereği bir daha seçilemez. Bunun tek istisnası ise Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’nun 3. maddesinin 2. fıkrası. Bu hükümde, ancak meclis kararıyla erken seçime gidilirse ikinci kez seçilen cumhurbaşkanın üçüncü kez aday olabileceği düzenlenmiş durumda.

Yazının Devamı

7 Şubat

7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan, özel yetkili bir savcı tarafından ifadeye çağırılıyor, Cumhurbaşkanımız (o dönem için Başbakan) Tayyip Erdoğan’ın ameliyata girmeden önce son anda yaptığı müdahale ile Hakan Fidan ifadeye gitmiyordu. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın mensupları ile görevli kolluk kuvvetleri kısa süreli bir kriz yaşasada Hakan Fidan ifadeye gitmeyip çok büyük bir yargı kumpasının önüne geçmiş oluyordu.

Toplumsal hafızalarımızı zaman zaman tazelemekte yarar var. Tarihe 7 Şubat Mit Müsteşarlığı krizi olarak geçecek bu sürece nasıl gelindiğini irdelemek gerek. İlk olarak 12 Eylül 2010 referandumu ile start verildi. Referandumda yapılan en önemli değişikliklerden biri ise HSYK’nın yapısının ve isminin değiştirilmesine ilişkindi. Ancak anayasa değişiklikleri halkın önüne getirilmeden önce CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne iptal ve yürütmeyi durdurma talepli başvuruda bulunuldu. Anayasa Mahkemesi ise Anayasa Mahkemesi ve HSK’a üye seçimine ilişkin maddelerin belirli kısımlarını iptal ederek, taslağın halkın önüne getirilebileceğine karar kıldı. Bu yapılabilecek en büyük hatalardan biriydi. Böylelikle yıllardan beridir yargıya insan yetiştiren FETÖ, artık yargının yönetimine yani Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeliklerine etki edebileceklerdi. 12 Eylül 2010 referandumu sonrası ise FETÖ daha da arsızlaşacak ve devletin üç temel erkinden biri olan yargı yönetimini elinde bulundurmanın verdiği özgüven ile saldırganlaşacaktı.

Yazının Devamı

Kavala'yı tahliye etmek ne kaybettirir

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2 Aralık 2021 tarihinde Türkiye’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunu AİHM'e havale etme niyetini içeren bir bildirimde bulunmuş ve hükümetten konuya ilişkin 19 Ocak 2022 tarihine kadar görüş bildirmesini istemişti.

Türkiye vermiş olduğu hükümet görüşünde AİHM kararının hali hazırda yerine getirildiğini belirtti. Buna göre Osman Kavala zaten tahliye edilmişti ancak AİHM’e konu edilmemiş başka bir dosya sebebiyle tutuklu bulunduğu vurgulandı.

Yazının Devamı

Abdülhamit Gül

Öncelikle istifa ve görevinden af talebinin hukuki farkını belirtmekte yarar var. İstifa tek taraflı bir hukuki irade beyanıdır. Yani karşı tarafın kabul etmesine ihtiyaç yoktur doğrudan hüküm ve sonuçlarını doğurur. Görevinden af talebi ise karşı tarafın kabul etmesine bağladır. Daha önce duyduğunuz istifası kabul görmeme tabiri ise hukuki bir alt yapısı olmayan, tamamen siyasi nezaket gereği söylenen cümlelerdir.

Dört buçuk yıl Adalet Bakanlığı görevini sürdürmek siyasi tarihimizde gerçekten büyük anlam ifade eder. Abdülhamit Gül’ün bu görev süresini dolu dolu geçirdiğini düşünüyorum. Siyasi atmosfere rağmen çok demokratik hamleleri oldu. Rüzgarın estiği yönün tersine, çok cesur açıklamalarda da bulundu. Gerçek bir demokrat ve hukuk devleti ilkelerine bağlı biri olarak görevini tamamladı. Örneğin;

Yazının Devamı

VUK 359 garabeti

Ne yazık ki her takvim yılı için sanıklar ayrı cezalandırılıyor. Yani örneğin 2010 yılı için bir kişiye sahte fatura düzenlemeden 3 yıl ceza veriliyor. 2011 yılı için de sahte belge düzenlemeye ilişkin bir tespit varsa o yıla da ayrıca 3 yıl ceza veriliyor. Yine 2012 yılı içinde sahte belge düzenlemeye ilişkin bir tespit varsa 3 yıl daha ceza veriliyor. Yani üç vergilendirme dönemi için alt sınırdan bile ceza verilse 9 yıl hapis cezası veriliyor. Evet yanlış duymadınız tam 9 yıl.

Peki normal bir suç olsaydı uygulama nasıl olacaktı ? Örneğin bir kişi farklı tarihlerde aynı kişiye karşı 3 tane hırsızlık yapsaydı her hırsızlık için ayrı mı ceza alacaktı? Hayır. Tek bir hırsızlık cezası verilip ¼’en ¾’e kadar zincirleme suç hükümlerine göre cezası artıralacaktı. Ancak vergi usul kanununa muhalefet olduğunda, Yargıtay tarafından yerleşmiş içtihatlarda her takvim yılı için ayrı cezalandırmayı uygun görüyor. Üstelik son çıkan kararlarda aynı yıla ilişkin hem sahte fatura düzenlemekten hem de sahte fatura kullanmaktan ayrı ceza veriliyor. Yani 2010 yılından hem sahte fatura düzenlemekten hem de sahte fatura kullanmaktan hapis cezası veriliyor ki bu tam bir garabet!

Yazının Devamı

Selam söyleyin o minik serçeye

Dayanak olarak ise Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinin 3. fıkrasında geçen halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlerin aşağılanması suçu gösterildi.

Kanunda bu suçun işlenmesi şarta bağlanmış. Fiilin cezalandırılması için dini değerleri aşağılamak yetmiyor. Aynı zamanda kamu barışını bozmaya elverişli olması şartı da aranıyor. Vicdanlı insanlara sormak gerek. Sezen Aksu’nun şarkısında yer verdiği “selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” sözü sebebiyle kamu barışının bozulacağından söz edebilir miyiz? Örneğin; Bu şarkı sebebiyle insanlar birbirine mi girdi? Sokakta gösteriler, protesto yürüyüşleri mi var?

Yazının Devamı

Put-in Biden out !

Köprüden önce son çıkış bu. Rusya, SSCB’nin çöküşünün ardından  kendini bir dönem nadasa bırakmıştı. Artık hem ekonomik hemde siyasi olarak çok güçlüler. Önce Kırım’da uluslararası hukuk tanımadan istediklerini yaptılar. Şimdi ise Ukrayna ile sınır anlaşmazlığından Kiev’in işgaline doğru ilerleyen bir süreç var.

Rusya, savaşı  Ukrayna’ya karşı açacak belki ama Ukrayna yönetimini muhatap dahi kabul etmiyor. Ukrayna’ya karşı açacağı olası bir fiili savaş için Nato ile pazarlık etme derdinde. Adeta sıcak savaş tehdidiyle masada alacabileceklerinin sınırlarını zorluyor. Rusya’nın Belarus ile birlikte  Kiev’e 100 kilometrelik bir uzaklıktan yaptığı tatbikatlar, Ukrayna’nın işgali konusunda kararlı olduklarını gösteriyor.

Yazının Devamı

II. Galatasaray savaşı

Fatih Terim, eleman kriziyle antrenmanda takımdan gönderilmiş ardından ise Ünal Aysal ile yollar ayrılınca Terim tekrar takımın başına gelip şampiyonluklar yaşamıştı.

Bu defa ise birden fazla taraf ile pek çok komplo ve oyun var. Burak Elmas bildiğiniz gibi başkanlığı çok az bir farkla kazandı. Fatih Terim'in oylarıyla seçimi kazandığı kulaktan kulağa söyleniyordu. Nitekim görev dağılımı yapılınca Terim’in aile avukatı Rezan Epözdemir başkan yardımcılığına getirildi. Epözdemir yapısı ve mesleği gereği baskın bir karakter. Galatasaray’a karşı herkesin savaş açtığını düşünüp birden çok cephede taraftarı ayağa kaldırdı. Oğulcan Çağlayan davası ve Lokomotif Moskova itirazında alınan olumsuz sonuçlar, doğrudan üzerine kaldı ve karizmayı fena halde çizdirdi. Beşiktaş maçından sonra hakkımız yenildi açıklamasına, Remzi Sanver’in Beşiktaş hakkıyla kazandı açıklaması ise artık kamuoyu önünde bir savaşın başladığını gösterdi.

Yazının Devamı

Cemaat ve tarikat yurtlarının hukuki alt yapısı?

Enes, intihar öncesi çekmiş olduğu video da aile baskısı ile cemaat yurdunda kaldığını, yurtta günlerinin namaz, sohbet, dini kitap okumalarla geçtiğini söylüyor ve 19 yaşımı böyle hayal etmemiştim diyerek herkesin ciğerine dokunuyordu. Peki üniversite öğrencilerinin cemaat veya tarikat yurtlarında kalmasının hukuki bir altyapısı var mı ? Günlerdir pek çok yerde bu yurtların kapatılması gerektiğini okuyorum. Hatta neşter vurun diyenler bile var!

Hukuk devletinde yasakçı zihniyetle sorunları çözemezsiniz. İnsanlar ibadetlerini bir arada yapmak istiyorsa buna engel olamazsınız hatta devlet olarak buna uygun ortam sağlamak, temel ödevlerdendir. Dolayısıyla tarikat ve cemaat yurtlarını kapatalım anlayışı, cemaat ve tarikatların aynı zamanda bir gelenek olduğu toplumumuzda bizleri bir adım öteye götürmez. Olması gereken ise denetimlerin çok daha sıklaştırılmasıdır. Devlete düşen görev öğrencilerin bir arada dini vecibelerini de yerine getirdiği alanları kapatmak değil ancak bir hukuka aykırılık ve baskıcılık anlayışı hakimse bunun denetimini ve gerekliliğini yapmaktır.

Yazının Devamı